İtikadî meselelere ilişkin hükümlerin belirlenmesinde başvurulan kaynaklardan ikincisi olarak Sünnet, dinin aslını teşkil eden Kitab’ın da açıklayıcısı olması bakımından kelâmda önemli bir konuma sahip olmuştur. Ayrıca Kitab’ta Hz. Peygamber’e itaat edilmesine ve onun verdiği hükümlerin kabul edilmesine yönelik ifadeler ile birlikte Hz. Peygamber’in kelâmda tartışma konusu olan ve Kitab’ta açıkça belirtilmeyen itikadî meselelerle ilgili hadisleri, kelâmda kaynaklık vasfı taşımaktadır.
 Kelâmcılar, öncelikle Sünnet’in kaynaklık vasfına yaptığı atıflarla Sünnet’in konumunu ve otoritesini belirginleştirmişlerdir. Sonrasında ise itikadî meseleler Sünnet’in konumu göz önünde bulundurularak Hz. Peygamber’in hadisleriyle delillendirilmiş ve izah edilmiştir. Bu anlamda Hz. Peygamber’in sünneti, itikadî nitelikli tartışmalarda başvurulan bir delil olmak üzere kelâmın kaynakları arasında haber kavramıyla yer edinmiştir.
 Kelâmcılar, iddialarını delillendirmenin yanında karşı tarafın temel prensiplerini çürütmek için de Sünnet’ten faydalanmışlardır. Böylece itikadî meselelerle ilgili ileri sürülen görüşler üzerinde dinin temel ilkelerini ifade eden Sünnet, denetleyici bir rol üstlenmiş ve öne sürülen iddiaların Sünnet’e uygunluğu aranmıştır. Sünnet’e aykırı değerlendirilen düşünceler, itikadî açıdan problemli kabul edilmiştir. Bununla birlikte Hz. Peygamber kaynaklı haberler ifade ettiği bilgi değeri bakımından kelâmda ayrıca irdelenmiştir.
 Kelâmın bir yöntem olarak sorgulanan meşruiyeti de kelâmî perspektifi benimseyenler tarafından Sünnet’le desteklenmiştir. Zira akıl ve vahyi birlikte içeren en önemli kaynak Sünnet’tir. Hz. Peygamber, nübüvvet görevinin gereği, kendisine vahyedilen hakikatleri olduğu gibi insanlara tebliğ etmiştir. Diğer taraftan o yine peygamberlik görevinin bir gereği olarak bu hakikatlerin yorumlanıp izah edilmesinde zaman zaman aklî ve mantıkî prensiplere işaret eden bir yaklaşım sergileyerek Sünnet’i ortaya koymuştur. Bu şekliyle Sünnet aklın kullanımına ilişkin örnekler vermektedir.
 Kitab’la birlikte Hz. Peygamber ve sahabenin genel yaklaşımlarına bağlılık gösteren toplum için Sünnet, dini anlama şeklinin ve itikadî meselelere yaklaşım tarzının tanımlayıcı kimliğini oluşturmuştur. Bu anlayış şeklini paylaşan kelâmcılar, siyasî/itikadî tartışmalarda Sünnet’e başvurmuş ve meseleleri Sünnet çerçevesinde değerlendirmişlerdir. Böylece öne sürülen itikadî iddialar sebebiyle Müslümanlar arasında yaşanacak kırılmalar ve Müslüman toplumun dağılması engellenmiştir. Bu anlamda Sünnet, kelâmcıların iddialarını dayandırdıkları kaynak olmanın ötesinde Müslüman toplumu kapsayıcı ve bağlayıcı ilkeler etrafında birleştiren, herhangi bir ayrık ve aykırı itikadî tavrın tezahür etmesine de engel teşkil eden, dinin anlaşılır, yaşanılır ve sürdürülebilir yorum şeklini yansıtmaktadır.
 Zikri geçen açılardan kelâmda Sünnet, esasen bir prensipler bütününe karşılık gelmektedir ve kelâmcılar, itikadî tartışmalarda ya da itikadî değerler üzerinden değerlendirilen siyasî ayrışmalarda bu prensipler bütününü takip etmişlerdir.
 Ehl-i Sünnet kelâmının sistematik bir yapıya kavuşmasında önemli katkılar sağlayan kelâmcılar olarak Cüveynî ve Gazzâlî itikadî konuları, takip ettikleri kelâmî geleneğe uygun şekilde, Sünnet’in kaynaklık vasfını göz önünde bulundurarak yorumlamış ve savundukları görüşleri Sünnet’ten istinbat ettikleri delillerle temellendirmişlerdir. Dolayısıyla sünnî kelâm açısından Sünnet’in kaynaklık değeri, Ehl-i Sünnet kelâmına yön veren Cüveynî ve Gazzâlî ile ilgili yapılacak bir okumayla net olarak anlaşılmaktadır.
Read full abstract