Abstract

Türk-İslâm devletlerinde kazanılan zaferleri gerek ülke içerisinde gerekse yabancı devletlere ilan etmek amacıyla fetihnâme gönderme geleneği Osmanlılarda da devam ettirilmiştir. Ancak Osmanlılar kendilerinden önceki Türk-İslâm devletlerinden tevarüs ettikleri birçok gelenekte olduğu gibi fetihnâme gönderme pratiğinde de kendilerine has bir üslup geliştirmişlerdir. Öyle ki Osmanlılar fetihnâme gönderme uygulamasına sadece ülke içinde ve dışında kazanılan bir zaferi ilan etmenin ötesinde farklı anlamlar yüklemişlerdir. Ülke içerisinde başta İstanbul’da sadrazama vekâlet eden sadaret kâimmakâmına ve taşradaki kadı ve beylerbeyi gibi yöneticilere zaferi halka duyurmaları için gönderilen fetihnâmeler aslında halkın devlete bağlılık ve hizmetlerinin artırılması gibi bir amaca yönelikti. Yabancı ülkelere gönderilen fetihnamelerin ise diplomatik bir misyonu vardı. Elde edilen zaferle Osmanlı’nın güç ve ihtişamına vurgu yapılarak dost ya da bağlı olan ülkelerin dostluklarının ve bağlılıklarının pekişmesi ve devamı sağlanırken, husumetli olunan ülkelere ise bir tehdit imasında bulunulur idi. Öyle ki bu gelenek zamanla Osmanlı diplomasisinin dosta müjde düşmana tehdit dili haline gelmiştir. Bu yüzden Osmanlı fetihnâmelerinin temel işlevinin savaş propagandası ya da güç ve ihtişam gösterisi olduğu yorumları yapılmıştır. Esasen Osmanlıların fetihnâmelere yükledikleri misyon tarihi süreç içerisinde dönemsel olarak değişiklik göstermiştir. Siyasi ve askerî açıdan güçlü oldukları dönemlerde fetihnâmeleri güç ve ihtişam vurgusu için kullanırken siyasi ve askerî açıdan zayıf oldukları dönemlerde ise diplomasiyi etkin kılmak için kullanmışlardır. Dolayısıyla Osmanlı fetihnâmelerinin işlevi devletin siyasi ve askeri konumuna paralel olarak zamanla Osmanlı diplomasisi ve diplomatik dilindeki değişimin bir yansıması olarak farklılaşmıştır denilebilir. 
 1715 yılında Mora’nın yeniden fethi üzerine vakanüvis Mehmed Râşid Efendi tarafından kaleme alınan ve elliye yakın devlet adamı ve hükümdara gönderilen Mora Fetihnâmesi bu değişimin gözlemlenebildiği uygun bir örnektir. Zira1699 Karlofça antlaşması ile kaybedilen Mora’nın yeniden fethedilmesi devletin uğradığı askeri ve siyasi prestij kaybının tamiri için önemli bir fırsattı. Söz konusu fetihnâme bu prestij kaybının oluşturduğu iç kamuoyundaki karamsar ruh halini ve komşu ülkelerde Osmanlının gücü konusunda oluşan şüpheleri ortadan kaldırmaya yönelik diplomatik bir gayenin tezahürü idi. Bugün bu fetihnâmenin gönderildiği kaydedilen elliye yakın nüshasından sadece iki nüshası tespit edilebilmiştir. Bu iki nüshadan İran hükümdarı Şah Hüseyin’e gönderileni Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde 6 numaralı Nâme-i Hümâyûn Defteri içerisinde bulunmaktadır. İstanbul’da sadrazama vekâlet eden sadaret kâimmakâmına ve İstanbul Kadısına gönderilen diğeri ise Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, nr. 3655/4, 48a-56a varakları arasında bulunmaktadır. 
 Çalışmada ikinci nüsha esas alınarak bu iki nüsha arasında metin kritiği yapılmış ve bu iki belge Diplomatik dil açısından karşılaştırılmıştır. Mora Fetihnâmesinden hareketle Osmanlı diplomatiğinin önemli bir belge türü olan fetihnâmelerin Osmanlı Diplomasisindeki rollerine ve tarihsel süreçte gösterdikleri değişime ilişkin bazı çıkarımlarda bulunulmaya çalışılmıştır.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call