Abstract

Tecdid ya da müceddid hadisi olarak meşhur olmuş bir hadisinde Peygamber Efendimiz, Allah’ın her yüzyılda bir kişiyi dini yenilemek üzere göndereceğini buyurmuştur. Peygamberimizden sonraki yüzyıllarda bu kişinin kim olacağına dair çeşitli isimler ortaya çıkmıştır. Osmanlı devletinde Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, kendi dönemindeki müceddidin Padişah II. Mustafa olduğunu iddia etmiş ve bu konuda Arapça bir risale yazmıştır. Risalede öncelikle bulunulan dönemin hicri on ikinci yüzyılın başı olduğunu ifade ederek, zaman açısından II. Mustafa’yı hadisin kapsamına sokmuştur. Ayrıca belagatı yüksek cümlelerle II. Mustafa’nın adaletin yer yüzündeki yegane temsilcisi olduğunu, onun ahlakının yüksek bir karakteri işaret ettiğini belirtmiştir. Bunlarla birlikte ismen açıkça onu o devrin müceddidi ilan etmiştir. Kaynaklar Feyzullah Efendi’nin Padişah II. Mustafa’nın şehzade hocası olup onun yetişmesinde etkili olduğunu zikrederler. II. Mustafa tahta çıkınca ilk işlerinden birisi Feyzullah Efendi’yi Şeyhülislâm olarak atamak olmuştur. Yapacağı işlerde, gideceği seferlerde ve atayacağı devlet ricalinde Feyzullah Efendi’nin II. Mustafa üzerinde oldukça büyük etkisi olmuştur. Feyzullah Efendi açısından durum böyle olmakla birlikte II. Mustafa’nın padişahlık icraatları açısından durumu bir müceddid olarak ilan edilmeyi gerektirmemektedir. Kendisi yirmi ikinci Osmanlı Sultanı ve seksen yedinci İslam Halifesidir. Her ne kadar Feyzullah Efendi’nin risalesini yazdığı dönem II. Mustafa’nın başarılarının olduğu dönem olsa da bir müceddid olarak nitelendirilmeyi hak edecek faaliyetler olarak görülmemektedir. Dolayısıyla Feyzullah Efendi, II. Mustafa’yı yapıp ettiklerinden çok kendisine sağladığı imtiyazlar nedeniyle müceddid ilan ettiği izlenimi akla gelmektedir. Netice de II. Mustafa dönemi, Edirne Vakası olarak bilinen II. Mustafa’nın tahttan azline ve Feyzullah Efendi’nin de öldürülmesine yol açan bir ayaklanma ile son bulmuştur. Bu olaylarda kimsenin II. Mustafa’ya müceddid gözüyle bakmadığı, onun icraatlarını eleştirdikleri ortadadır. Tarih boyunca Sünnete ittiba ve bid’atlerden uzak durma âlimlerce üzerinde çokça durulmuşken “müceddid” meselesi üzerinde âlimlerin ittifak ettiği ortak kurallar bulunmamaktadır. Çoğu zaman ilim adamlarının bu makama layık görüldüğü durumlar olmakla birlikte yöneticilerin de bu halkaya dahil edildiği dönemler olmuştur. Kendini müceddid ilan eden isimler de genelde bu görevin kendilerine Allah tarafından verildiğine dair söylemlerde bulunmaktadırlar.

Full Text
Paper version not known

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call

Disclaimer: All third-party content on this website/platform is and will remain the property of their respective owners and is provided on "as is" basis without any warranties, express or implied. Use of third-party content does not indicate any affiliation, sponsorship with or endorsement by them. Any references to third-party content is to identify the corresponding services and shall be considered fair use under The CopyrightLaw.