Hukuk, toplumsal ilişkileri düzenleyen bir sistem olarak, insanların hayatında aktif bir rol oynamaktadır. Toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar arasında hukuk kuralları, önemli bir yere sahiptir. Bu durum “Nerede toplum varsa orada hukuk vardır” şeklinde açık bir şekilde formalize edilmektedir. Hukukun niteliğinin anlaşılması, işlevlerinin bilinmesini gerektirmektedir. Hukukun farklı işlevlerinden bahsedilmekle birlikte hukukun öne çıkan temel işlevleri; adaleti sağlamak, toplum hayatını düzenlemek ve sosyal ihtiyaçları karşılamaktır (pratik yarar sağlamak). Hukukun farklı işlevlerinin bulunuyor oluşu bu işlevler arasında antinomik/çatışık görünümleri kaçınılmaz kılmaktadır. Bu durum, hukukun işlevleri arasında çatışma meydana geldiğinde hangisinin önceleneceği problemini gündeme getirmektedir. Yapılması gereken, hukukun farklı işlevleri arasında bir denge sağlanmaya çalışılmasıdır. Hukukun, “adaletin gerçekleşmesi” nihai hedefine ulaşmak için bu işlevler arasında dengeli ve uyumlu bir yaklaşım izlemesi gerekir. “Hukuk, adalete yönelmiş bulunan bir toplumsal yaşam düzeni” olarak tanımlanır. Hukukun amacı, adalet idesine ulaşmaktır. Ancak adaletin, her zaman sadece insanların istekleri ile kendiliğinden gerçekleşmesi mümkün olmadığından, başka bir müdahale gerekmektedir. Bu müdahale de hukuki emniyetin sağlanması anlamına gelmekte ve bir düzeni ifade etmektedir. Hukukun adalet ve sosyal ihtiyaçları karşılama işlevlerinden bahsedebilmek, öncelikle bir düzen olarak ortaya çıkmasını gerektirmektedir.Çalışmamız İslâm hukukunda küllî kâidelerin hukukun fonksiyonları ile irtibatına odaklanmaktadır. İslâm hukuk tarihinde kanunlaştırma hareketleriyle birlikte önemi daha da artan küllî kâideler incelediğinde, hukukun temel işlevlerinin küllî kâidelerde de karşılık bulduğu görülmektedir. Küllî kâideler, İslâm hukukunun biçimsel bir düzene sokulmaya çalışılmasının ürünü olarak, hukukun farklı işlevlerini esas alan içeriktedir. Küllî kâideler, kanunlaştırmanın da bir tezâhürü olarak, açık ve kesin ifade yapılarına sahiptir. Bu bakımdan hukukun düzen işlevini temel almaktadır. Bununla birlikte içerik olarak değerlendirildiklerinde hukukun pratik yarar sağlama ve adaleti temin etme işlevlerine dair düzenlemeler içerdikleri görülmektedir. Örneğin “bir işten maksat neyse hüküm ona göredir/el-umūru bi maḳāṣidihā” kâidesi tasarruflarda kişinin iradesinin esas alınmasını düzenlemekle hukukun adaleti sağlama işlevini ifade etmektedir. “Zarar izâle olunur/eḍ-ḍararu yuzāl” kâidesi yarar ve zarar bağlamı düşünüldüğünde hukukun insanlar için pratik yarar sağlama işlevi ile ilgilidir. “Meşakkat teysiri celb eder/el-meşaḳḳa teclibu’t-teysīr” kâidesi de yine İslâm hukukunda ihtiyaç, zaruret, ruhsat gibi temel meselelere dair düzenlemeleri içermektedir. “ det muhakkemdir/el-‘āde muḥaḳḳeme” kâidesi, insanların sosyal ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında gündeme gelmektedir. Kâideler tek başlarına değerlendirildiğinde hukukun farklı işlevlerini ifade etmekte, birlikte değerlendirildiklerinde ise bu sebeple aralarında çatışma olması kaçınılmaz olmaktadır. Örneğin “bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir” kâidesine göre bir kişinin tasarruflarından sorumlu olması kişinin kastına bağlı olmasına rağmen, “zarar izâle olunur” kâidesi, kasıtsız da olsa başkasının malına zarar verilmesi durumunda tazmin sorumluluğu doğmasını gerektirmektedir.Çalışmanın amacı, İslâm hukukunda küllî kâidelerin ve literatürde “kâidelerin istisnaları” olarak atıfta bulunulan durumların, hukukun işlevleri arasındaki çatışmalar bağlamında değerlendirilmesidir. Çalışmamızda öncelikle hukukun işlevleri üzerinde durarak, bu işlevlerin küllî kâidelerde ne şekilde karşılık bulduğunu tespit etmeye çalıştık. Hukukun farklı işlevleri arasındaki antinomik görünümleri, İslâm hukukunda küllî kâideler zemininde örneklendirdik. Küllî kâideler arasında ortaya çıkan antinomik durumlarda, hukukun işlevleri arasında tercih yapılırken dikkate alınan daha üst tikel normlar, örf ve âdetler, zaruret ve ihtiyaç gibi yüksek değerlere işaret etmeye çalıştık. Çalışmanın kaynakları arasında küllî kâidelerin son hâlinin yer aldığı Mecelle ve Mecelle’nin şerhleri yer almaktadır. Yeri geldikçe kavâid literatürüne dair yazılmış eserlere ve küllî kâidelerin örneklendirilmesi için klasik fıkıh kaynaklarına başvurduk. Hukukun işlevleri ile ilgili olarak, hukuk ile ilgili çalışmaları olan önemli isimlerin eserlerinden yararlandık.
Read full abstract