Hz. Peygamber döneminde kurulan vakıf müessesesi, İslâm’ın ilk yıllarından itibaren İslâm toplumunda yaygınlaşmaya başlamıştır. Kur’ân-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in sünnetinde sıkça geçen sadaka, sadaka-i câriye, salih amel, malını Allah’a satma, birr (iyilik), îsâr (kardeşini kendi nefsine tercih etme), infak, it’âm (yedirmek), sebilullah, cenneti kazanma ve cehennemden korunma gibi hususlar vakıf ruhunu besleyen ana unsurlar olmuştur. Vakıf müessesesi, hicri üçüncü asrın ikinci yarısında hukuki olarak gelişimini tamamlamış ve Endülüs’ten Endonezya’ya kadar Müslümanların yaşadığı tüm İslam coğrafyasında hızla yayılmıştır. Vakıflar özellikle Selçuklu ve Osmanlılarda yaygınlık göstermiştir. Bu yüzden Osmanlı toplumu için “Vakıflar Cenneti” tabiri kullanılmıştır. Vakıfları hukuki açıdan sağlamlaştırmak için vakfiye denilen hukuki vakıf senetleri düzenlenmiştir. Bu çalışma İmâm-ı Âzam ve görüşlerinin Osmanlı dönemi vakfiyelerine nasıl yansıdığı konusunu içermektedir. Konu, Osmanlı döneminde Makedonya coğrafyasında kurulan vakıflara ait olan ve günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde bulunan vakfiyeler kapsamında ele alınmıştır. Osmanlılar, 1389 yılında I. Kosova Savaşı’nda Haçlı birliklerini yenerek Makedonya topraklarına hâkim olmuştur. Balkanlarda fethettiği diğer yerlerde olduğu gibi burada da vakıf hizmetleri sunmuştur. Bu anlamda Makedonya’nın Üsküp, Debre, Doyran, Eğri Palanka, Gostivar, İştip, Kalkandelen, Koçani, Köprülü, Kratova, Kumanova, Manastır, Ohri, Pirlepe, Tikveş ve Ustrumca gibi şehirlerinde vakıflar kurulmuştur. Bu vakıflar bölgede Türk-İslâm kültürünün yerleşmesi adına da önemli görevler üstlenmiştir. Vakıflar sayesinde Makedonya coğrafyasında camiler, mescitler, mektepler, medreseler, imaretler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, zaviyeler, tekkeler, hastaneler, kütüphaneler, çeşmeler, sebiller, köprüler, türbeler ve İslâm mezarlıkları gibi eserler yapılmıştır. Vakıf müesseselerinin ayakta kalması ve hizmetlerini devam ettirebilmesi için tarlalar, bağlar, bahçeler, arsalar, dükkânlar, araziler ve nakit paralar vakfedilmiştir. Vakıfların hukuki olarak koruma altına alınması için vakfiyeler düzenlenmiştir. Bu vakfiyelerin birçoğu günümüze kadar korunmuştur. Bu vakfiyelerin bir kısmında Hanefi mezhebinin kurucusu İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’ye ve görüşlerine yer verildiği görülmüştür. Bu zamana kadar Osmanlı dönemi vakfiye belgelerinde İmâm-ı Âzam ve görüşleri üzerinde müstakil herhangi bir bilimsel çalışma yapılmamıştır. Bu nedenle İmam-ı Âzam’ın görüşlerinin Osmanlı vakfiye belgelerine nasıl yansıdığı konusu hep muğlak kalmıştır. Bu çalışmada Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan Makedonya vakıflarıyla ilgili 164 vakfiye tek tek incelenmiş ve İmâm-ı Âzam’dan bahseden vakfiyeler üzerinde durulmuştur. Makedonya vakfiyeleri ışığında İmâm-ı Âzam ve görüşlerinin Osmanlı dönemi vakfiyelerine/vakıf belgelerine yansıyan yönlerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu anlamda vakıf hizmetlerinde yer alan kişilerin zihin dünyasında nasıl bir İmâm-ı Âzam tasavvuru bulunduğu konusu irdelenmiştir. Vakfiyelerde nasıl bir İmâm-ı Âzam algısı vardır? Vakıf kurucuları onu nasıl isimlendirmiş ve ne şekilde vasıflandırmıştır? Vakfiyelerde İmâm-ı Âzam’a ve görüşlerine neden ve hangi amaçla yer verilmiştir? Onun görüşleri vakfiyelere nasıl yansımıştır? Vakfiyelerde hangi görüşlerine yer verilmiştir? Bunlar hangi formlarla ifade edilmiştir? Onun görüşleriyle amel edilmiş midir? Yoksa amel edilmemiş midir? Amel edilmediyse sebepleri nelerdir? İmâm-ı Âzam’ın görüşlerinin vakfiyelerdeki rücu davalarıyla nasıl bir ilgisi vardır? Onun görüşleri Osmanlı vakıf uygulamalarında nasıl bir önem ve değere sahiptir? Bektaşi tekkeleriyle ilgili vakfiyelerde Bektaşilerin İmâm-ı Âzam’la ilgili tasavvurları nasıldır? Çalışmada bunun gibi sorulara cevap aranmış ve bu gibi hususlar belgeler ışığında aydınlatılmaya çalışılmıştır. Çalışma vakfın tanımı, sıhhati, hukuki geçerliliği, gayrimenkul vakıflar, menkul vakıflar ve para vakıfları başlıkları altında ele alınmıştır. Konu deskriptif ve sistematik açıdan arşiv incelemeleri ve tümevarım yöntemiyle değerlendirilmiştir. Çalışma, spesifik konusu itibariyle alanında yapılan ilk çalışma özelliğine sahiptir. Bu yönüyle özgün değer taşımaktadır.
Read full abstract