Abstract

Dinî gelenek ve kültürlerde ölüm sonrası “su, ateş ve toprak” vasıtasıyla gerçekleştirilen “ritüel arınma uygulamaları”nı inceleme konusu yapan bu makalede fenomenolojik yöntemin yanı sıra dinler tarihinin deskriptif, karşılaştırmalı ve tarihi metodundan yararlanılmıştır. Gözlemlenebilir bir gerçeklik olarak dinlerde görülen arınma pratiklerinin çoğu, doğum, evlilik, ölüm vb. geçiş dönemlerinin etrafında şekillenmiştir. Nitekim tarihi sürece bakıldığında toplumlar özellikle insan hayatındaki son büyük değişiklik olan “ölüm hadisesi”ni hem sosyal hem de kozmik düzlemin bozulması olarak görmüştür. Aynı zamanda ölü bedenlerin, yaşanılan dünyadan bir başka “bilinmeyen dünya”ya geçerken etrafında çok güçlü bir belirsizliği ve kirlenmişliği de bıraktığına inanılmıştır. Öte yandan ölüm sonrası oluştuğuna inanılan kaos ve kirlenmişlik durumundan kurtuluş ise ancak yapılacak ritüel arınmalarla mümkün olmuştur. Bu anlayış doğrultusunda dini gelenek ve kültürlerin geçiş dönemlerinin sonuncusu olan ölüm sonrası arınma pratiklerine başvurmasının temelinde ölen kişiyi; profan dünyanın kirlenmişliklerinden arındırarak ruhun asıl ait olduğu saflık alanına geçişini kolaylaştırma, murdar olanla olmayan arasındaki kategorik ayrımın sınırlarını koruma, ölüm etrafında oluşan kirlenmişlikten bireyle toplumu arındırma düşüncesi yatmaktadır. Dinlerde defin işlemlerinde görülen ölülere su verme, su serpme, onları yıkama ya da üzerlerine toprak serpme, toprağa gömme ve ateşte yakma gibi uygulamaların tamamı bu anlayışın birer tezahürüdür. Ölüm sonrası ritüel arınma pratiklerinde kullanılan sembolik vasıtalar ise sayısız denecek kadar çoktur. Öyle ki başta su, ırmak, göl, deniz, okyanus, güneş ışığı, ateş, duman, köz, kül, toprak, çamur, taş, kum, kaya gibi “tabiat fenomenleri”nden tutun da ışık, lamba, kandil, mum, tütsü, ikona, asa vb. daha birçok “sunî nesne” ritüellerin icrasında yoğun olarak kullanılmıştır. Özellikle dinler tarihinde yaradılışın her aşamasında karşımıza çıkan “su, ateş ve toprak” elementleri ilksel saflığın kaynağı olarak binlerce yıllık süreçte arınma ritüellerinde kullanılagelmiştir. Kimyevî özelliğinden dolayı maddî kirleri temizleyen bu unsurlarla kurulacak herhangi bir temasın insanoğluna, ruhsal arınmayı sağlayacağını da düşündürmüştür. Dolayısıyla ölüm sonrası kutsal kabul edilen suyu içme, suya girme, su serpme, yıkama, yıkanma vb. tüm ritüel eylemler; “yenilenmeyi”, “ilksel saflığa geri dönüş”ü sembolize eder. Yine arınma pratiklerinde kullanılan bir diğer element olan ateş de güçlü bir ritüel saflık kaynağıdır. Cesetle temas sonrası murdar olan kişinin ateşin etrafında dolaşması, iki ateş arasında geçmesi, ateşin üzerinden atlaması, dumanına maruz kalması gerekebilir. Ayrıca ölüye ait objeler ve kıyafetler ateşte yakılabilir, tütsülenebilir veya ceset ateşle son yolculuğuna uğurlanabilir. Yine tarımın keşfiyle birlikte toprak unsuru da tıpkı suyla ateş gibi dinî hayatın merkezinde yer almayı başarabilmiştir. Ritüel saflık kaynağı olarak görülen toprak, özellikle ölüm sonrası defin sürecinde yoğun olarak kullanılmıştır. Bu bağlamda eski medeniyetlerden günümüze kadar ölüm hadisesi, dinlerde görülen en yaygın müşterek kirlilik kaynağı olmuş, cesetle temas murdarlık ve tehlikeli sayılmıştır. Bu durumda cesetle birlikte ölüyü defne hazırlayanlar, mezarı kazanlar ve cenaze merasimine katılanlar da ritüel arınma işlemine tâbi tutulmuştur. Her ne kadar araştırılan dinlerde farklı isimlerle farklı arınma pratikleri görülse de dinlerin ölüm sonrası “arınma ritüelleri”ne yönelimdeki nedensel ortak noktaları genellikle birbirine benzerlik gösterir. Zira insanoğlu, yeryüzünde çok farklı coğrafî bölgelerde hayatlarını sürdürmüş olsa da genel manada benzer yaşanmışlıklara, inanç yapılarına ve dinî tecrübelere sahip olagelmiştir. Özellikle toplumlar arasında kurulan beşerî ilişkiler ve önceki inançların etkisi sonucu dünyanın her yerinde ölüm sonrası “kirlilik ve arınma anlayışına” yönelik benzer algılamalar görülür hale gelmiştir. Aynı ortak düşünce ile icra edilen arınma ritüellerinin Mezopotamya medeniyetleriyle komşuları olan Hitit, Roma, Yunan ve Mısır toplumlarında benzer biçimsel özelliklere sahip olması da bundandır. Aynı şekilde Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm, Taoizm, Konfüçyanizm ve Şintoizm’de de ritüel arınma anlayışı hemen hemen benzerdir. Diğer yandan hiçbir tarihsel ya da coğrafi bağ içinde bulunmayan Asya, Amerika, Avustralya, Afrika kıtalarında görülen ritüel arınmaların benzer olması da dikkate değerdir.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call