Abstract

Din eğitimi öğretmen ve öğrenci arasında gerçekleşen bir iletişim sürecidir. Martin Buber, eğitimde öğretmen ve öğrenci arasında kurulması gereken iletişim ve ilişkiyi önemseyen filozoflardan biridir. Buber’in diyalog felsefesinde öğretmen ve öğrenci arasında mütekabiliyete dayalı bir ilişkinin kurulması gerektiğinin altı çizilir. Bu noktadan hareketle çalışmamızın amacı Martin Buber’in düşünceleri ışığında din eğitiminde öğretmen ve öğrenci arasında sahih bir iletişim imkanı çabasına dikkat çekmektir. Nitel araştırma desenine göre tasarlanan bu araştırmada doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Bu anlamda çalışmamızın ana temasını Buber’in Türkçe ve İngilizceye çevrilen kitapları ve makaleleri oluşturmaktadır. Bununla birlikte Cohen, Friedman, Blenkinsop ve Boschki’nin çalışmaları da incelenmiştir. Buber’in diyalog felsefesinde bireyin dünyayla ilişkisi iki tarzda gerçekleşmektedir. Bunlardan ilki Ben-O ilişki tarzıdır. Bu tarz ilişki düzeyine sahip olan insan, dünyayı sadece kendisi açısından tecrübe edilecek bir nesne olarak görür. Bu sebeple ilişkilerinde mütekabiliyet yoktur, tecrübe bireyin içinde gerçekleşir. Buber’e göre ikinci tür ilişki biçimi ise Ben-Sen perspektifine dayalı ilişki biçimidir. Bu ilişki biçimine sahip olan birey dünyayı açık, samimi ve karşılıklı bir ilişki çerçevesinde anlamlandır. Ben-O davranış tarzına dayalı eğitimde, öğretmen, öğrencilerle mütekabiliyete dayalı olmayan tek yönlü bir ilişki içerisindedir. Öğretmen bu süreçte öğrencilerden daha çok anlatacağı konuya odaklanmaktadır. Buber, öğrenciyle ilişki kurulmayan ve öğrenciden uzak kalınan bu tarz eğitimi eleştirmektedir. Buber’e göre eğitim Ben-Sen davranış tarzına göre yapılmalıdır. Böylece karşılıklı ilişki ve iştirakten doğan bir güçle çocuğun kendine özgü varoluşunu gerçekleştirmesi, iç ve dış dünyasıyla birlik oluşturması sağlanabilir. Öğrenenlerin genelde dünyayla, özelde dini ve ahlaki olgularla sahih bir ilişki kurabilmeleri için en başta öğrenenlerin din eğitimcileri ile ilişki içerisinde olmaları gerekmektedir. Din eğitiminde, öğretmen tarafından dini inançların ve değerlerin öğrenciye dayatılmadığı, bir öğrencinin özgünlüğüne saygı duyulduğu bir ilişkinin kurulması gereklidir. Bu ilişki de ancak öğrencinin öğretmene güvenmesi ve öğretmenin gerçekten karşısında olduğunu bilmesiyle mümkün olabilir. Din eğitimcisi, öğrenene kendisinin yaşayabileceği, hissedebileceği gerçek deneyimler sunmalı ve bu süreçte öğrenenin iç dünyasını ve düşüncelerini de takip edebilmelidir. Bu bağlamda gelecekten, yetişkinlikten daha çok öğrencinin bulunduğu dönemin gerçekliğine, problem ve ihtiyaçlarına yönelmek gerekmektedir. Gelenek donuk, olup bitmiş olaylar ve hikâyeler şeklinde değil öğrencinin hayatına dokunan, canlı bir organizma şeklinde ele alınmalı, olaylardan ve kişilerden daha çok ilkelere ve mesajlara odaklanılmalıdır. Sonuç olarak, eğitim yalnızca bilişsel gelişimi ve yaratıcılığı geliştirmeyi hedeflememeli aynı zamanda kişinin bütün yönleriyle gelişmesini ve mükemmelleşmesini de hedeflemelidir. Bu sebeple duygusal ve sosyal olgular, dini eğitiminin bir parçası olmalıdır. Duygusal ve sosyal olguları din eğitimine dâhil etmenin en iyi yolu da öğretmen ve öğrenci karşılaşmasında/ilişkisinde yatmaktadır. Bu sebeple din eğitimcisi ve öğrenenin dahil olduğu ilişkiler üzerine teorik olarak daha fazla yoğunlaşmak gerektiğini düşünmekteyiz. Hatta iletişim konusunu teknik bir mesele olmaktan çıkarıp ontolojik bir mesele perspektifine yerleştirme amacı da gütmekteyiz. Bu çalışma bu amaçlar için mütevazi bir başlangıç olma hedefini taşımaktadır.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call