Abstract

Kadıkalesi Höyüğü kazılarında gerek sur dışından gerekse sur içinde bulunan hiçbir arkeolojik buluntu insitu değildir. Buna karşın çeşitli türlerdeki arkeolojik malzeme hem höyük hem de çevresi hakkında çok önemli bilgiler vermektedir. Seramik, plastik, mimari ve epigrafik tüm bu arkeolojik materyal, bölgenin en azından Kalkolitik Dönem'de iskân edildiğini gösterir. Höyüğün yaklaşık altı bin yıllık yaşamında onun nispeten altın çağı olarak Geç Tunç Çağı'nı görmek yanlış olmaz. Kadıkalesi'nin bu çağdaki adı belki de Nanuwasa'dır. Demir Çağı ile tüm Akdeniz Dünyası değişmiştir. Nanuwasa'da(?) bu değişimden nasibini olumsuz bir biçimde almış gibidir. Hiçbir zaman kesin olarak bağımsızlığını tam olarak kaybettiği söylenemese de sırasıyla en güçlü Ion kentlerinden olan Kolophon, Ephesos ve Samos tarafından İÖ. I. binyıl boyunca kontrol altında tutulduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu dönemde isminin muhtemelen evrimleşerek Nanaia ve Anaia'ya dönüştüğü anlaşılır. Anaia ile ilgili diğer önemli bir husus ise onun yalnızca küçük bir kenti nitelemediğidir. Anaia aslında güneyini Mykale Dağı'nın sınırladığı, Kuşadası Körfezi'nin en güneyindeki tüm bölgenin antik adıdır. Kadıkalesi Höyüğü ise bu toprakların akropolisi/merkezi olmalıdır. Onun bu konumu en azından Roma Çağı'na gelindiğinde buradaki Hera ve Artemis kültlerinin filizlenmesine de neden olmuştur. Bu çağdan itibaren muhtemelen artık Neapolis olarak anılan kentin gerçek adının da aslında hiçbir zaman kaybolmadığı anlaşılır. Bu ad günümüze Anya olarak ulaşmıştır. Geç Tunç ve Demir Çağı'nda jeopolitik olarak son derece önemli bir kent olan Anaia'nın İÖ I. binyılın sonunda daha çok kutsal bir alana doğru evrilmesi, sonrasındaki Bizans Çağı'na da etki etmiş gibidir.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call