Abstract
İslâm toplumu Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatının üzerinden henüz bir asır geçmeden vahyin mesajlarını kıtalar ötesine taşımayı başarmıştır. Tarihler 93/711 yılını gösterdiğinde Müslüman fatihler İber Yarımadası’na ayak basmışlardır. Yaklaşık sekiz asırlık (711-1492) bir medeniyete sahip olan Endülüs, ilmî ve mimarî eserlerinin yanında farklı tebaaya karşı kültürel, siyasî ve dinî hoşgörüsüyle de övgüye mazhar olmuştur. Endülüs, İslâm tarihi içerisinde kurmuş olduğu medeniyetle her zaman ayrı bir yere ve öneme sahip olmuştur. Müslümanlar’ın, İber Yarımadası’na diğer bir ifadeyle Endülüs topraklarına geçişleriyle birlikte farklı kültürel kaynaşmalar yaşanmıştır. Roma-Vizigot unsurlarının yanında Arap-Berberî, Şamlı-Filistinli ve İslâm Mezopotamyası’ndan bir-çok etnik unsurlar da bu tarihi olgu içerisinde yer almışlardır. Bu minvalde Endülüs çağlar boyu farklı medeniyetlere beşik olmuş bir coğrafyadır. Bünyesinde birçok farklılık barındıran Endülüs toprakları; Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar, Müsta’ribler, Müdeccenler, karşılıklı ilişkiler/evlilikler, köle/esir ticareti, devam eden savaşlar, siyasî sığınmalar, mürtezika ve Endülüs’e şark coğrafyasından taşınan farklı örf ve âdetler birbiriyle iç içe geçerek yeni bir oluşumla Endülüs’ün hayat kültürünü meydana getirmiştir. Müslümanlar diğer din mensuplarına hür bir yaşam alanı sunarak adeta onları “İslâm Yurdu’nun özgür vatandaşları” olarak kabul etmişlerdir. Müslümanların bu topraklarda hâkimiyetleri esnasında her türlü farklılıklara rağmen toplumlararası/beynelmilel kaynaşma sağlanmıştır. Kültürel kaynaşmalar neticesinde ortaya çıkan Endülüs medeniyeti, Müslümanların hâkimiyeti yitirmesiyle neredeyse yok olacak dereceye varmıştır. Nihayetinde İspanya’yı Müslümanlardan “reconquista” hareketiyle geri alan Katolik liderler, “convivencia” yani her türlü farklılıklara rağmen bir arada yaşayabilme ve düğün/balayı manasına gelen “eyyâmü’l-arûs” tecrübesini devam ettirememişlerdir. Hatta Hristiyanlar kendilerinden başka din mensuplarına hayat hakkı tanımamışlardır. Mamafih İslâm dininin temel gayesi erdemli insanların oluşturduğu ideal bir toplum inşa etmek yani yeryüzündeki tüm varlıkların/yaratılmışların güven ve huzur içerisinde hayatlarını idame edebilecekleri bir dünya kurmaktır. Bu idealleri kendisine şiar edinen Endülüs Emevî Devleti’nin yöneticileri, İslâm medeniyetinin kültürel yapısının mağrib coğrafyasına aktarılmasında önemli rol almışlardır. Endülüs Emevî Devleti’nin kurucusu olan I. Abdurrahman, henüz oluşum sürecinde olan bu yeni yönetimde istikrarı sağlayarak Endülüs toplumuna müreffeh bir hayatın iz düşümü olan eyyâmü’l-arûs döneminin temellerini atmıştır. Dedesinin mirasına sahip çıkan II. Abdurrahman’la beraber eyyâmü’l-arûs dönemi zirveye taşınmış ve onun ismiyle müsemma bir hâle bürünmüştür. Endülüs Emevî Devleti’nin dördüncü emîri olan II. Abdurrahman, 30 yıllık yönetiminde Endülüs’te “Eyyâmü’l-Arûs” yani “Düğün/Balayı Günleri” anlamına gelen müreffeh dönemi halkına yaşatmıştır. Emîrlik ve hilâfet dönemi olarak da adlandırılan Endülüs Emevî Devleti’nin en parlak dönemi II. Abdurrahman zamanında yaşanmıştır. Tarihçilerin, onun dönemini “düğün/balayı günleri” olarak adlandırmasının temel sebebinin devletin gelirlerinin artması ve refah seviyesinin yükselmesinden kaynaklandığını belirtmişlerdir. Öte yandan II. Abdurrahman’ın para bastırması devletin gelirlerinin üst düzeyde arttığının göstergesidir. Refah seviyesinin belirlenmesinde önemli olan bir başka etken de tarım arazilerinin işlenmesidir. II. Abdurrahman, tarım alanlarının kullanılması yönündeki müsamahalı politikası hem devlet gelirlerinin çoğalmasını hem de dış ticaretteki ihracatın artmasını sağlamıştır. II. Abdurrahman toplumda söz sahibi olan fukahâ ile de seviyeli ilişki kurarak meydana gelebilecek her türlü toplumsal sorunların önüne geçmiştir. Eyyâmü’l-arûs dönemi Endülüs’te istikrarın sağlandığı ve her türlü alanda gelişmenin yaşandığı bir dönemdir. Öyle ki düğün/balayı günleri ilim, sanat, iktisat, edebiyat gibi alanlarda gelişmişliğin zirve yaptığı sükûnet ve refah zamanları olmuştur. II. Abdurrahman’ın vefatıyla beraber eyyâmü’l-arûs ile ilgili kısa bir fetret devri yaşanmış olsa da torunlarından olan III. Abdurrahman, bu mirasa sahip çıkmış ve eyyâmü’l-arûs dönemlerini Endülüs’te tekrardan yeşertmiştir.
Talk to us
Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have
Similar Papers
Disclaimer: All third-party content on this website/platform is and will remain the property of their respective owners and is provided on "as is" basis without any warranties, express or implied. Use of third-party content does not indicate any affiliation, sponsorship with or endorsement by them. Any references to third-party content is to identify the corresponding services and shall be considered fair use under The CopyrightLaw.