Abstract
Eserlerin kendilerine has kaderleri olduğu gibi yazım tekniği bakımından birbirinden ayrılan vecheleri söz konusudur. Binlerce beyitten müteşekkil bir mesnevî kaleme almak telif etmenin bir yönüyken sufilerin hayat hikâyelerini tarihsel bakımdan tabakalar hâlinde aktarmak ise başka bir yönüdür. Ali Şîr Nevâî, kendi coğrafyasında deyim yerindeyse dili ve edebiyatı temsil eden kurucu ve figüratif bir karakterdir. Herat dilini ve bir bakıma o günkü Doğu Türkçesini temsil eden Ali Şîr Nevâî, siyasi görevleri, sosyal muhiti, aile geleneği, nedim ve musahipleri bakımından özel bir konumdadır. Örneğin bir tarafında Sultan Hüseyin Baykara diğer tarafında Molla Câmî vardır. Devletin umdesi, dayanağı görülmüş, otuz küsur yıl boyunca mührü elinde tutmuş özel bir şahsiyettir. Bahsi geçen özellikler onun birçok üslûbu aynı anda kullanmasına imkân tanıyan kaderî hadiselerdir. Elbette onun telif dünyası sadece etrafını saran muhitle izah edilemez. Aynı zamanda üst düzey bir telif yeteneğine sahip olduğunu da eklemek gerekir. Biz bahsi geçen değerlendirmeler ışığında onun tezkire ve sufi tabakâtı telifinde baş vurmuş olduğu yazım tekniğini yani üslûbunu kavramaya çalıştık. Bu deneyimleme neticesinde tezkire ve tabakât yazımı arasında benzeyen ve farklılaşan yönlere örnekler üzerinden giderek dikkat çekmeye gayret ettik. Malumu ilam kabilinden olsa da tezkire yazımında realist üslûbun daha çok öne çıktığı görülmüştür. Sufi tabakâtında ise bekleneceği üzere övgüleyici üslûp hâkimdir. Bununla birlikte her iki tarzın üslûp bakımından birbirine katıştığı yerler de fark edilmiştir. Meselemiz iki farklı telif biçiminde görülen üslûp özelliklerini istişhâd alanına taşımaktan ve yorumlamaktan ibarettir.
Published Version
Talk to us
Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have