Kur’an, insanlık için bir rehber ve hidayet kaynağı olarak indirilmiş, açık ve anlaşılır bir ilâhî kitap-tır. İndirildiğinden bugüne onun en doğru şekilde anlaşılması, tefsir ilminin ana konusunu oluş-turur. Bu alanda pek çok çalışma yapılmıştır. Bunlardan birisi de Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîhu’l-gayb adlı eseridir. Bu eserinde döneminin pozitif bilgi, gözlem ve deney verilerine bolca yer veren Râzî, özellikle astronomi konusunda pek çok eleştiri almıştır. Önceleri felsefe, sonra da astronomi bilimi içinde yer alan meteorolojik olaylar hakkındaki yorumlarını ortaya koymayı amaçladığımız bu çalışmamızda Râzî’nin yorumları yanında bugünkü verileri de ele almaya, kısa da olsa bir karşılaştırma yapmaya, uyuşan ve çelişen noktaları belirlemeye çalıştık. Bunları yaparken de ayrıntıya girmemeye dikkat ettik. Meteorolojik hadiseler her gün karşılaştığımız, yaşadığımız, olumlu ya da olumsuz etkilerini hissettiğimiz olaylardır. Dünyamızı çevreleyen atmosferde meydana gelen bu olaylar matematik, fizik, kimya gibi pozitif bilimlerin yardımıyla anlaşılır ve daha çok faydalanılır hale gelir. Meteoro-loji günümüzde artık bağımsız bir bilim dalı olarak kabul edilmekte ve verilerinin elde edilmesin-de yüksek teknoloji ürünü âletler ve yöntemler kullanılmaktadır. Bu sayede gerçeğe daha yakın bilgiler ve veriler elde edilebilmektedir.Râzî, Kur’an’da yer alan meteorolojik ifadeleri yorumlarken âyetlerde yer alan kelimelerin lügat anlamlarına yer vermiş, zahirî ve batınî anlamları konusunda yer yer farklı tercihlerde bulunmuş-tur. Bu bağlamdaki bütün âyetlerde tevhit, nübüvvet ve âhiret temalarına vurgu yapan Râzî, hiçbir zaman Kur’an’ı bilime onaylatma yönünde bir görüş beyan etmemiş, sebep sonuç ilişkisi şeklinde özetleyebileceğimiz determinist bir anlayışı da tercih etmemiştir. Örneğin yağmurun oluşması konusunda döneminin veya daha önceki âlimlerin ortaya koydukları ve sebep sonuç ilişkisini ifade eden bütün bilgileri kelâm ilmi açısından mümkün varlıklar olarak değerlendirmiş ve bütün bunların bir yaratana muhtaç olduklarını, onun da Allah olduğunu ifade etmiştir. Yağ-murun gökten mi yoksa buluttan mı indiğini uzun uzun tartışan Râzî, farklı âyetlerin yorumunda kimi zaman yağmurun gökten indiğini savunurken kimi zaman da onun buluttan indiğini ifade etmiştir. Bazı âyetlerin yorumunda yağmurun her damlasının bir melek aracılığıyla indiğine dair görüşe ihtiyatlı yaklaşan Râzî, yağmurun belli bir miktarda yağması olayında da ilgili âyette geçen ölçü kelimesinden yola çıkarak bunun ne az ne de çok olduğunu, sadece yöre halkının ihtiyacı kadar olduğu şeklindeki yaklaşımı kabul etmiştir. Yağmurun önceden bilinmesi konusunda da bunun birtakım belirtileri olduğunu, bu durumun bunlardan anlaşılabileceğini ancak bunun bir kesinlik ifade etmeyeceği kanaatinde olduğunu belirtmektedir. İçinde dolu bulunan dağların indirilmesi konusunda da iki ihtimalli düşünen ve her ikisinin de olabileceğinden bahseden Râzî, sonuç olarak âyetin zahirî manada ele alınmasını tercih etmiştir. Meteorolojik olaylardan birisi olarak bulut konusuna da değinen Râzî, onun oluşumunu, konu-munu ve hareketlerini tevhit ilkesi bağlamında değerlendirmiş ve bulutların Allah’ın emriyle hareket eden varlıklar olduğunu, nerede ne kadar ve ne zaman duracaklarını Allah’ın takdir etti-ğini söylemiştir. Bulutların çeşitleri konusunda da yine ilgili âyet bağlamında iki çeşit buluttan söz ederek konuyu kader planında ve hikmet noktasında ele almıştır. Bulut ve rüzgâr arasındaki ilişkiye de değinen Râzî, bulutların hareketlerinde rüzgârların oluşumu konusuyla ilgili olarak yaratıcının evrende koyduğu ölçü prensibine vurgu yapmış ve konuyu yine tevhit ilkesi çerçeve-sinde ele almıştır. Yüklü bulutlar şeklindeki nitelemeyi ‘kasırgalı bulutlar’ ya da rüzgârların sıkış-tırarak yağmur yağdırmakla yüz yüze getirdiği bulutlar şeklinde açıklamıştır. Rüzgârların oluşumu ve hareketleri konusunu da değerlendiren Râzî gerek felsefecilerin gerekse müneccimlerin konu hakkındaki görüşlerine itiraz ederek bu oluşumu ve hareketi sağlayanın mutlak manada Allah olduğunu vurgulamıştır. Rüzgârların çeşitleri ile ilgili olarak mevcut bilgi-leri değerlendiren Râzî, rüzgârların faydalarına da değinmiş ve özellikle aşılayıcı olmalarını önce-lemiş ve konu hakkındaki bilgi ve yorumları aktarmakla yetinmiştir. Râzî, meteorolojik olaylardan biri, belki de en ilginci olan şimşeği bir mucize olarak değerlendir-miş ancak onda olduğu söylenen enerjiye itiraz ederek bunun uzak bir ihtimal olduğunu ancak Allah’ın yaratmasıyla böyle bir şeyin meydana gelebileceğini ifade etmiştir. Şimşeğin korku ve ümit oluşuna da değinen Râzî, konuyu sosyal ve bölgesel şartlar çerçevesinde değerlendirmiştir. Gök gürlemesi hakkında yapılan, ‘meleklerin sesi’ şeklindeki rivayetleri uzak bir ihtimal olarak görmeyen Râzî, konu hakkındaki farklı yorumlara yer vermiş, hatta sûfîlerin yorumlarını dahi değerlendirmeye almıştır. Burada, Râzî’nin her yaratılmış varlığın kendine has bir şekilde yaratıcı-yı tespih ettiği düşüncesinden hareketle bir sonuca ulaşmaya çalıştığından söz edilebilir. Yıldırım konusunu enteresan olarak ifade eden Râzî, onun yapısı ve gerçekleşme şekilleri hakkındaki bilgi-leri aktarmış ve neticede olayı tevhit delilleri noktasında ele almıştır. İlmî tefsir alanında ilklerden sayılabilecek Râzî’nin eseri ile ilgili olarak yaptığımız bu çalışmada özellikle modern dönemde yapılan çalışmalarda sıkça gördüğümüz ve bazı uzmanlarca çokça eleştirilen Kur’an’ın bilime onaylatılması durumunu görmediğimizi, onun konulara tevhit, nü-büvvet ve âhiret ekseninde yer verdiğini söyleyebiliriz. Râzî’nin bu konular hakkındaki yorumları incelendiğinde bazı bilgilerin güncellikten çok uzak olduğu hatta günümüzde ulaşılan bilimsel verilerle çeliştiği görülecektir. Bize göre bu durum müellifin zamanındaki verilerin yetersizliğin-den kaynaklanmaktadır ve bir hata olarak değerlendirilmemesi gerekir. Aksine, konunun pozitif bilimlerdeki gelişmelerin doğallığı çerçevesinde ele alınmasının daha doğru olacağı söylenebilir. Sonuç olarak, ilmî tefsir alanına giren âyetlerin yeniden yorumlanması ve Kur’an’ın hidayet rehbe-ri oluşuna bu açıdan yeni açılımlar getirilmesi, bir ihtiyaç olarak varlığını sürdürmektedir.
Read full abstract