Koronavirüsün pek çok sahada olduğu gibi dinî sahada da etkileri ve sonuçları olmuştur. Bunlardan biri ise Hinduizm ve Hristiyanlık özelinde görülebilecek yeni tanrıçaların doğuşu ve eski bir azize ile kültünün güncellenerek yeniden işlev kazandırılmasıdır. Salgının patlak vermesinden çok kısa bir süre sonra, Hindistan’da Corona Devi ve Corona Mata gibi yeni tanrıçalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Tanrıçaları var edenler, bu tanrıçaların, koronavirüs ve salgınla ilgili bazı nesne ve tasvirleri yansıttıkları putlarını dikmeyi, adlarına tapınaklar inşa etmeyi ve hatta bu tapınaklara rahipler tayin etmeyi de ihmal etmemişlerdir. Tarih boyunca çiçek, suçiçeği, veba ve kolera gibi çeşitli salgınlar karşısında korunmak için sürdürüle gelen bu Hinduist gelenek, koronavirüs salgınında da kendine mahsus şekilde ortaya çıkmıştır. Bahsi geçen tanrıçalara tapınan Hindulara göre koronavirüsün cisimleştirilmesinden ibaret olan bu putlara perestişin amacı, virüsün etkilerini hafifletmekti. Dolayısıyla bir tanrıça olarak şekillendirilen bu heykeller, virüsün kendisini temsil eden birer puttan başka bir şey değildi. Ona tapınanlar ise, bizzat kendi ifadelerine göre, onun yani virüsün şerrinden yine ona, yani virüsü temsil eden mezkûr tanrıçalara sığınıyorlardı. Hindistan’da, salgının renkli bir dinî gelenek üzerindeki etkileri arasında belki baş sırada sayılabilecek bu ilginç hadiseler yaşanırken, aynı anda, bambaşka bir coğrafya ve dinî bir iklimde de benzer bir gelişme görülmekteydi. Dünyanın, Hinduizm gibi çok tanrılı bir dine sahip bu doğu köşesindeki yeni doğan söz konusu tanrıçalara mukabil; teslisçi tanrı anlayışının bir sonucu olsa gerek muğlak bir tek tanrı inancına sahip Hristiyan dininin hâkim olduğu Batı köşesinde ise yeni tanrıçalar zuhur etmese de, dinin kendi teolojik yapısına uygun olarak ilahi güçler atfedilen eski bir azize yeniden hatırlanıyordu. Bu gelişme, aslında ilgili dindeki kökleri çok eskilere dayanan azizler kültünün modern bir yansımasını gösteren, güncel bir fenomen haline gelmiştir. Tarihleri boyunca Hristiyanlar da Hindular gibi salgın hastalık dönemlerinde salgından korunmak ya da kurtulmak için müracaat edebilecekleri ilahi olmakla birlikte somut merciler aramış ve bu mercileri azizlerde bulmuşlardır. Zira şifa söz konusu olduğunda dinin kendisi kadar eski bir gelenek ve pratikler silsilesi mevcuttur. İsa Mesih’ten havarilere ve onlardan da azizlere intikal ettiğine inanılan özel bir yetenek kapsamında değerlendirilen şifa, pek çok defa tıbbi değil dinî pratiklerden ve özellikle de mucizelerden beklenen bir netice olmuştur. Bu inançla hareket eden Hristiyanlar, çeşitli salgın zamanlarında, daha önceden aziz ilan edilen bazı kimselere o anki salgından koruyucu oldukları kabulüyle müracaat etmişler ve onlardan şifa yahut koruma beklemişlerdir. Bu köklü inanç ve pratik, çok uzun bir zaman önce yaşadığı kabul edilen ve salgının adaşı olması hasebiyle ilgi uyandıran bir azizeyle, yaşadığımız salgın sırasında da kendini göstermiştir. Bu azize, St. Corona adında, hakkında farklı kaynaklarda farklı detaylar bulunsa da miladi ikinci asırda yaşadığı kabul edilen, kadın bir figürdür. Zaman içinde oduncular, kasaplar, mezar kazıcıları, hazine avcıları, mali sıkıntı çeken ya da bol paraya kavuşmak isteyenler, piyango, kumar ve bahis oyuncuları gibi farklı grupların, onu koruyucu (patron) azize olarak gördüğü ve adı etrafında bir kültün oluştuğu bilinmektedir. Covid-19 salgını ile birlikte, salgına sebep olan virüsle aynı adı taşıması sebebiyle yeniden gündeme gelmiş ve kendisinin ‘zaten’ salgın hastalıklardan koruyucu azize olduğu iddia edilmiştir. Ancak tarihte böyle bir koruyuculuk işlevinin olduğu açık bir şekilde doğrulanamamaktadır. St. Corona, tarihte değilse bile, ‘artık’ salgınlardan ve özellikle de koronavirüs salgınından koruyucu bir azizedir. Bu çalışmada St. Corona’nın salgından koruyucu bir azize haline geliş süreci dijital medyanın verileri üzerinden takip edilecek ve ardından onun tarihî kişiliği tanıtılmaya çalışılacaktır.
Read full abstract