Fıkıhçılar, yeni meseleler için fıkhi hükümler ortaya koymaya büyük çaba sarf etmişlerdir. Modern dönemlerde ortaya çıkan bazı fıkhi problemlere ve fıkıhçıların bunların hükmü noktasında nasıl hareket ettiklerine bakacak olursak bu noktada fıkıh konseylerinin önemli bir görev icra ettiğini görürüz. Yakın dönemlerde ortaya çıkan bu yeni meselelere ibadetler alanında bir örnek olarak, gece ve gündüz vakitlerinin 24 saati aştığı yerlerde bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesi zikredilebilir. Malî muâmelât alanı da bankaların artması, ticareti işlemlerin çeşitlenerek çoğalması sebebiyle günümüzde fıkıh alanında ortaya çıkan yeni meselelerin başında gelmektedir. Fıkıh kuralları, İslam hukukunun genel hatlarını oluşturmaktadır. Bu kurallar, fıkıhçılar tarafından şerî kaynaklardan çıkartılarak özlü kelimelerle formüle edilmiş, İslam hukuk düşüncesinin veciz ifade biçimleridir. Öyle ki bu kuralların birçoğu hem İslam hukuku alanında hem de kanun alanında emsal teşkil edecek delil değerine ve bilinirliğe sahip olmuştur. Aynı zamanda hukukçular nezdinde de fıkhi kaidelerin birçoğu hukuk ilkesi olarak muteberdir. Çünkü bu kaideler; kanun, insanlar arası ilişkiler, hukuk ve yargı nezdinde sabit değerlere sahip hukuki ve zihinsel bir düşüncenin meyveleridir. Bu fıkıh kurallarından mali muâmelât alanına dair olanlardan bazıları şunlardır: “Ameller niyetlere göredir.” “Zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur.” “Mazarrât, menfaat mukabelesindedir.” “Menfaat tazmin karşılığındadır.” “Muâmelelerde karşılıklı rıza esastır.” “Müslümanlar öne sürdükleri şartları yerine getirirler.” “Davacıya delil, davalıya ise yemin gerekir.” “Ödünç alınan mal iade edilir.” “Borçlar emsalleriyle ödenir.” “Mal borçları kendileriyle ifa edilir.” “Akitlerde itibar maksat ve meâniye göredir, elfâz ve mebâniye göre değildir.” “Meşakkat teysîri celb eder.” “Muâmelelerde aslolan mübahlıktır.” “Muâmelelerde aslolan sıhhat, akitlerde aslolan geçerliliktir.” “Azının aksine garârın çoğu akdi ifsâd eder.” “İnsanların mallarını batıl yolla yemek haramdır.” “Asıl sakıt oldukta fer’i dahi sâkıt olur” ve diğerleri. Külli kaideler, genel fıkıh ilkelerini ve hükümlerini güzel bir şekilde tasvir etmektedir. Bu külli kurallar, ameli hükümleri tespit etmeyi kolaylaştıran teorik yol ve yöntemlerin ortaya çıkarılması olarak ifade edilir. Çeşitli fikhi hükümler, konuları ve mevzuları farklı olsa bile bu kaideler aracılığıyla açıklanabilmektedir. Nitekim fıkıh kuralları olmasaydı, fıkhi hükümler dağınık bir şekilde kalırdı. Bu kurallar, fıkıh ilminde o kadar önemli ve bunların faydaları çoktur ki bunlara hâkim olmak, fıkıhçının ilmi otoritesini arttırır, fetva yolları bu kurallarla belirginleşir, âlimler arasında fazilet sahibi olanlar bunlar sayesinde anlaşılır. Bununla birlikte, fıkhın kural ve kaidelerle anlatılması, bilgileri külli olarak gruplandırdığı ve başkalarına dağınık gelen bilgileri birleştirdiği için cüzî meselelerin hepsini ezberleme lüzumunu ortadan kaldırır. Fıkıh âlimleri, külli kural ve kaidelere şer’î kaynaklara bakarak ve onlardaki cüz’î nitelikli hükümleri okuyarak ulaşmışlardır. Bu külli kural ve kaideler, Kuran'ın vahyine ve sünnetin ortaya çıkmasına eşlik eden cüz’î ayrıntılar ve meselelerle sınırlı olmayan kapsamlı şer’î hükümleri ve dini sorumluluk sahibi/mükellef kişilerin hayatlarında karşılaşabilecekleri olayların benzerlerini içermektedir. Bu kural ve kaideler ile fıkıhçılar, insanların hayatlarındaki yenilikleri ve gelişmeleri kavrayabilmektedirler. Bu nedenle onlar, bu kurallara her zaman dikkat çekmiş, çeşitli akli ve nakli delillere dayanarak bunları genişletmiş ve farklı mezheplerde bu kural ve kaidelere dair telif çalışmaları yapılmıştır. Fakihlerin sözleri çerçevesinde fıkhi kural ve kaidelere çok büyük bir önem verildiğini, fıkıh ilminin gerek usul gerek füru alanıyla uğraşan her kişinin bu kurallardan müstağni kalamayacağını görmekteyiz.