Dünya‘da en fazla ekim alanı ve üretimine sahip olmasının yanında tahıllar, temel bir gıda maddesi olması özelliği ile de tarımda ve yaşantımızda yeri doldurulamaz bir konumdadır. Ekim alanı bakımından ilk sırada yer alan buğday aynı zamanda ülkemizin de anavatanı olduğu ve tarihin başlarından beri temel bir gıda hammaddesi olma özelliğine sahip bir bitkidir. Bunun yanında, buğday insan beslenmesinde önemli bir yere sahip olan nişasta, protein, fitokimyasal ve antioksidan maddeleri de bünyesinde bulundurmaktadır. Geleneksel tarımda kullanılan ticari gübreler, pestisitler ve herbisitlerin çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri görüldükçe, organik tarıma olan ilgi giderek artmaktadır. Pestisit, sentetik gübre ve büyümeyi düzenleyici madde kalıntılarının insanlarda kanser ve diğer sağlık sorunlarına yol açabileceği kuşkusu, araştırmacıların dikkatini bu olumsuzlukları önleyecek üretim metotlarını geliştirmeye yöneltmiştir. Araştırmalar, en güvenilir üretim metodunun “Organik veya Ekolojik ya da Biyolojik Tarım” olarak adlandırılan yöntem olduğunu göstermiştir. Bu nedenlerle, Dünyada, son 15 yılda organik tarım uygulamaları giderek artış göstermiştir. Yüksek girdili geleneksel yetiştiricilik koşullarında seçilmiş yeni ıslah çeşitleri, organik tarım koşullarına yeterince uyum sağlayamamaktadır. Hali hazırda organik tarım koşulları için uygun yeni çeşit ıslahı yapılmamış olması sebebiyle eldeki mevcut çeşitler organik tarımda kullanıldığında sadece verim değil aynı zamanda içerdikleri protein ve diğer yararlı bileşenler ile vitamin miktarlarında da bir düşüş meydana gelmektedir. Bunun yerine zaten marjinal alanlarda ekimi yapılan ve verim değerleri oturmuş yerel çeşitlerin ekimi daha çekici hale gelmektedir. Bu amaçla ülkemizin kısıtlı bölgelerinde üretilen yerel çeşitler bulundukları bölgelere iyi adapte oldukları için hem ıslah çalışmaları hem de organik üretim için en uygun adaylar olmaktadırlar.
Read full abstract