Tekkeler, her ne kadar tasavvuf faaliyetlerinin yürütüldüğü mekanlar olsa da bulundukları bölgelerde toplumsal hayatın vazgeçilmez birer parçası olmuşlardır. Var oldukları yerlerde nüfuzlarının niceliğine göre ahalinin türlü sebepler ile gittiği dinsel, sosyal, kültürel vb. alanlarda birer merkez niteliğinde idiler. Bunların yanında çoğu zaman devletin de bölgedeki temsilcileri konumundadırlar. Bu minvalde Bektaşi tekkeleri de bulundukları coğrafyada belirli bir döneme kadar devleti temsil etmiş özellikle Balkan coğrafyasında Osmanlı’nın hoşgörü yüzü olmuşlardır. Ancak XIX. yüzyılda devletin Bektaşilere karşı değişen tutumu ve özellikle Bektaşi ahalinin yoğun olmadığı bölgelerdeki Sünni ve Gayri Müslim nüfusun da bu tarikat ile ilişkilerinde değişiklikler meydana getirmiştir. Değişen ilişkiler bağlamında tekke çevresindeki farklı itikatlara sahip halk tarafından çeşitli suçlamalara maruz kalmışlardır. Bektaşi tekkelerine karşı yapılan bu suçlamalardan en temel olanı; onların “muhalif-i şer’i” hareketlerde bulunmasıdır. Bu kavram çok geniş ve tartışmaya açık bir suçlamadır. Bununla birlikte Bektaşiliği suiistimal eden çok büyük bir kitlenin de olduğunu söylemekte yarar vardır. Bu büyük grubun içine genellikle tekke civarında oturan Sünni akaitli ahaliler, yine tekke civarında bulunan yerel devlet yöneticileri, ehl-i sünnet akaidindeki dini görevliler, diğer tarikat şeyhleri, ahali içinden âyan veya eşraftan kişiler olmakla birlikte bazen de civarda bulunan Hristiyan ahali bile girebilmekteydi. Tekkeler, bu grupların her biriyle ekonomik, sosyal ve dini etmenlere göre karşılıklı bir etkileşim içerisindeydiler. Bazı zamanlarda ise sadece çevre ile değil, tekke içinde şeyhlik atamaları, ekonomik ve dış kaynaklı nedenlerden dolayı problemler de çıkabildiği görülmektedir. Bu çalışmada, konuya geniş kapsamlı bir bakış sunmakta ve devletin Bektaşilere karşı değişen tutumu neticesinde tekkelerin sosyal çevre ile ilişkileri arşiv belgeleri ışığında analiz edilecektir.
Read full abstract