Bu çalışmada, klinik olarak fotosensitizasyona benzeyen semptomlar gösteren farklı cinsiyetten 24 (Grup I) ve 10 tane de sağlıklı (Grup II) Akkaraman kuzu çalışmanın hayvan materyalini oluşturdu. Kuzularda mavi dil, big head (koca kafa) ve güneş yanığı ile karışabilen fotosensitizasyonun kesin tanısının yapılması, etiyolojik olarak primer veya sekonder (hepatojen) tip olup olmadığının ortaya konması amaçlandı. Sağlıklı kuzulara göre hastaların lökosit sayısının yüksek, trombosit sayısının ise düşük (trombositopeni) olduğu saptandı (P<0.001). Ayrıca düşük MCV değeri mikrositozis olarak değerlendirildi. Biyokimyasal analizlerde hasta kuzuların filloeritrin, γ-glutamil transpeptidaz, aspartat aminotransferaz, alkalin fosfataz, kolesterol değerlerinin P<0.001 ve serum üre nitrogen değerinin ise P<0.01 düzeyinde yüksek olduğu belirlendi. Histopatolojik incelemede periasiner nekrozis, periportal fibrozis ve bilier kanal hiperplazisi ortaya kondu. Yapılan mera taramasında, kuzuların otlatıldığı tarlaların bitki örtüsünün demir dikeni (Tribulus terrestris) bitkisi yönünden zengin olduğu belirlendi.Karciğerdeki patolojik bulgulara ve filloeritrin, γglutamil transpeptidaz, aspartat aminotransferaz ve alkalin fosfataz düzeylerindeki artışlara dayanarak tablonun hepatojen photosensitizasyon olduğu, karaciğer hasarının etiyolojisinde demir dikeni bitkisinin sorumlu olduğu kanısına varıldı. Ayrıca fotosensitizasyonlu kuzularda serum malondialdehid değerinin önemli düzeyde yüksek olduğu ve dolayısıyla patogenezde oksidatif stresin önemli bir yer tuttuğu, trombositopeninin ise koagulasyon bozukluğu (DIC) gelişimi için önemli bir risk faktörü olarak dikkate alınmasının gerektiği düşünüldü. Bu nedenle semptomatik sağaltıma ek olarak, antioksidantların, pıhtılaşma düzenleyicilerin ve karaciğer koruyucuların kullanılmasının tedaviye yeni bir boyut kazandırabileceği söylenebilir