Abstract

Yüzyıllardır erkek egemenliği altında şekillenen siyaset dünyasında kadın politikacıların daha sık yer almaya başlaması bazı cinsiyetçi kimlik tartışmalarını da gündeme getirmektedir. Siyasi arenada yer alarak önemli görevlerde faaliyet gösteren kadın politikacıların erkeklere ait ortak nitelikler olarak kabul gören ‘’otoriter’’, ‘’kararlı’’, ‘güçlü’, ‘cesur’ ve ‘duygusallıktan uzak’olmak gibi özelliklere sahip olmaları beklenmekte ve bu nitelikler başarılı siyaset ile özdeşleştirilerek yüceltilmektedir. Politik alanda geleneksel kadın kimliğine ait özellikler olarak tasdik edilen ‘’empati’’, ‘duygusal zekâ’, ‘esneklik’, ‘iş birliği’ gibi nitelikleri ön plana çıkarmanın ‘zayıflık’ olarak algılanarak kadın siyasetçileri dezavantajlı bir konuma getirmesi, ‘fedakâr anne’, ‘iyi eş’, ‘namuslu kadın’ gibi kültür dayatması olan kalıplara sıkıştırılmış kadın kimliğini bu kez de ‘Demir Leydi’ benzeri söylemlerle güçlü liderde olması beklenen maskülen söylemlere mecbur bırakmaktadır. Makalede, Donna Haraway’in Cyborg Manifestosu adlı çalışmasında, cinsiyetin, ırkın ve diğer sınıflandırmaların ötesinde birleşen, insan ve makine arasındaki sentetik, karma bir varlık olarak tasvir ettiği Cyborg kavramı, dünyanın ikinci Demir Leydisi olarak tanımlanan, politikanın erilleşen kadın kimliğinin dünyaca ünlü örneği Alman siyasetçi Angela Merkel çerçevesinde ele alınmaktadır. Tansu Çiller, Meral Akşener, Margaret Thatcher gibi siyaset alanının kadın liderlerinin de örnek olarak yer aldığı çalışmada, Cyborg Manifestosu’nda savunulan düşünceler Merkel belgeseli (2022) kapsamında tartışmaya açılmaktadır.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call