Abstract
Hadis metodolojisinde sahih, hasen ve zayıf diye yapılan temel sınıflandırmalarda, zayıf olarak nitelenen hadislerin kapsadığı alan geniş bir çeşitliliği barındırmaktadır. Söz konusu taksimde isnad zincirindeki kopukluklar nedeniyle zayıf olduğuna hükmedilen rivayetler ile sık sık hata yapan, dinî sorumluluklarını ihmal etmesinden ötürü fâsık olduğu belirtilen ve hatta hadis uydurma faaliyetleriyle bilinen kişilerce aktarılan nakiller, teorik olarak aynı sınıflandırma içerisinde yer almaktadır. Bu durum ise tek kategori altında yer alan rivayetlerin aynı derecede zayıf olup olmadığı ve daha da önemlisi, İslamî ilimler geleneğinde zayıflığına hükmedilen nakillerin aynı değere sahip olup olmadığı meselesini ortaya çıkarmaktadır. Sahih ve hasen hadisler için geliştirilmiş olan sahîh li-zâtihî, sahîh li-gayrihî gibi isimlendirmelerle detaylandırılmış terminolojiye karşın, zayıf hadisler için benzer bir derecelendirmenin bulunmaması, sorunu daha da belirginleştirmektedir. Makalede terimsel düzeyde böyle bir kategorizeye ayrılmamasına rağmen bir anlayış/mefhum olarak zayıf hadisler arasında bir sınıflandırmanın erken dönemlerde var olup olmadığını, varsa bu anlayışın hangi bağlamda ortaya çıktığını, çok zayıf olarak görülen rivayetlerin niteliklerinin hangi kriterler üzerinden belirlendiğini, ilkelerle ilgili görüş ayrılıklarının bulunup bulunmadığını sebep sonuç ilişkisi içerisinde incelenmesi hedeflenmektedir. Genel kabul görmemekle birlikte zayıf hadislerin kendi içerisinde derecelendirilmesine gerek olmadığını savunan bazı şâz görüşler mevcut olsa da hadis rivayetinin önemli ölçüde sistemleştiği hicrî ikinci asırdan itibaren zayıf hadislerin aynı değerde mütalaa edilmediğini gösteren önemli karineler bulunmaktadır. Fezâil konularında bazı zayıf hadislerle ve bazı mürsel rivayetlerin takviye edilmesi durumunda amel edilebileceğine dair açıklamalar böyle bir anlayışın yansımasıdır. Zira söz konusu dönemde bazı niteliklere sahip zayıf rivayetler tamamen terk edilirken bir kısmının belli konularda amel edilebileceğine dair yaygınlaşan kanaat, uygulama alanında zayıf rivayetlerin derecelendirildiğinin göstergesidir. Yine isnadında inkitâ bulunan rivayet grubu içerisinde sadece belli vasıflara sahip mürsel rivayetlerin takviye edilerek delil olarak kullanılabileceğine dair bir yaklaşımın ardında zayıf rivayetlerin eşit düzeyde olmadığı fikri yatmaktadır. Mezkûr dönemde geliştirilen bu anlayış müteahhir dönemin düşüncesini şekillendiren temel veriler olmuştur. Ayrıca çalışmada erken dönemde ricâl tenkit meclislerinde hangi râvinin rivayetlerinin terk edileceği sorusuna verilen cevaplar, çok zayıf rivayetlerin teorik çerçevesini belirleyen ilk açıklamalar olarak değerlendirilmiştir. Tartışmanın “Hangi rivayet terk edilir?” sorusundan hareketle değil de “Hangi râvinin rivayeti terk edilir?” sorusu üzerinden yürütülmesinin sebebi ehl-i hadîs tarafından geliştirilen tashih-taz‘îf sisteminin temelinde ricâl tenkidinin bulunmasına bağlanmıştır. Hattâbî’nin (ö. 388/998), muhtemelen önceki âlimlerin yorumlarına dayanarak formüle ettiği sahih, hasen, zayıf şeklindeki üçlü taksim, İbnü’s-Salâh (ö. 643/1245) başta olmak üzere birçok usûl âlimi üzerinde etkili olmuştur. Klasik dönemde, çoğunluk tarafından çok zayıf rivayetler için dördüncü bir kategori oluşturma ihtiyacı hissedilmemiş, bu durumun sahih ve hasen tanımlarıyla ilişkili olduğu düşünülmüştür. Zehebî (ö. 748/1348), geleneksel yaklaşımın dışına çıkarak, aşırı zayıf rivayetler için iki farklı kategori tanımlamış; fakat açılımı beklenen ilgiyi görmemiştir. Günümüz hadis araştırmalarında ricâl tenkit terminolojisinden ve zayıf hadis türlerinden hareketle farklı zayıf hadis taksimleri yapılmaktadır. Cerh-ta‘dîl lafızları esas alınarak yapılan sınıflandırma kısa yoldan çözüme kavuşturma niteliği olmakla birlikte bazı sorunları da barınmaktadır. En önemli eksikliği tenkit lafızlarının râvi hakkında küllî birer yargı olması sebebiyle spesifik rivayetlerinin kategori dışı bırakılmasıdır. Bu nedenle sika olarak nitelenen bir râviye ait hatalı rivayet ler sınıflandırmada kendisine yer bulamamıştır. Yine aynı gerekçeden dolayı isnadında kopukluk bulunan rivayetlerin zayıf hadis sınıflandırmasında nerede durduğu netleştirilmemiştir. Melîbârî (ö. 991/1583) yapılan sınıflandırmanın ise kapsamlılığı ve özgünlüğü nedeniyle tercih edilebilir olduğu vurgulanmıştır.
Talk to us
Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have
Similar Papers
Disclaimer: All third-party content on this website/platform is and will remain the property of their respective owners and is provided on "as is" basis without any warranties, express or implied. Use of third-party content does not indicate any affiliation, sponsorship with or endorsement by them. Any references to third-party content is to identify the corresponding services and shall be considered fair use under The CopyrightLaw.