Abstract

Tarihsel süreçte Çeçenistan, ulusal hegemonyasının devamlılığını sağlaması, ticari ve askeri bir üs olarak kullanması ve kaynaklarını genişletmesi için Rusya açısından son derece önemli bir bölge olmuştur. Rusya’nın 18. yüzyılın ilk yarısında kendini belirgin bir şekilde gösteren Kafkasya’daki işgalcilik politikaları, 19. yüzyılda, tasavvuftaki itaat ve teslimiyet anlayışının, Rusya’nın politikalarına karşı direniş gerçekleştiren Çeçen askeri örgütlenmesine uygulanarak gittikçe ‘‘kurumsallaşan’’ Müridizm hareketi ile karşılık bulmuştur. 1864’e kadar süren bu mücadelelere rağmen Kafkasyalıların yenilgilere uğratılması sonucunda Kuzey Kafkasya’dan Anadolu’ya kitleler halinde bir Çeçen göçü başlamıştır. Rusya’nın siyasal ve kültürel hegemonya çabalarına karşı oldukça sert tepkiler veren Çeçenlerin Anadolu’ya göç ettikten sonra oldukça milliyetçi politikaların uygulandığı Türkiye’de yerleşik halkla ve siyasal sistemle nasıl bir ilişki geliştirdiği, bu ilişkinin Ruslara gösterdikleri sert tepkilerden nasıl ve niçin farklılaştığı araştırılmaya değer önemli bir sorudur. Bu bağlamda spesifik olarak bu çalışmanın amacı, Türkiye’ye göç ile gelerek nesillerdir yerleşik olarak yaşayan Çeçen etnik kimliğine sahip bireylerin Türkiye özelinde dinsel kimliklerini nasıl ve hangi dayanaklara bağlı olarak inşa ettiklerini tarihsel ve toplumsal dinamikleri minvalinde araştırmak ve bu dayanakların temellerine inmektir. Araştırmada tarihsel verilere ek olarak Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesine bağlı Çardak mahallesinde yaşayan 25 Çeçenle yapılan derinlemesine mülakat verilerinden yararlanılmıştır. Bu çalışma, Türkiye’deki Çeçen tecrübesinin “gönüllü özdeşlik” olarak adlandırılan bir ilişki türünü örneklendirdiği sonucuna varmaktadır.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call