Abstract

60’lı yıllar birçok alanda hak arayışlarının en çarpıcı biçimiyle yaşandığı yıllardır. Yaşamla doğrudan bağlantılı olan sanat ortamı da bu bağlamda değişikliğe uğramış; alışılagelmiş sanat pratikleri yoğun bir şekilde tartışılırken bu hak arayışları sanat pratiklerine de yansımıştır. Geleneksel sanat tarihi anlatısında, modernizmin kahramansı yaratıları olan deha, ustalık, yetenek gibi kavramlar, erkeklere mal edilerek kadın sanatçılar dışlanmıştır. Feminist hareketten yola çıkan ve ataerkil toplum zihniyetine karşılık; çevreci mücadeleyi sanatla birleştiren ekofeminist anlayış da böyle bir ortamda ortaya çıkmıştır. Doğanın dişil çağrışımından da yola çıkarak sanatçılar, tahrip edilen doğaya dikkat çekmiş, kadınlar üzerindeki eril hakimiyet ile doğanın sömürülmesi arasında bir bağ olduğu düşüncesi üzerinde durmuşlardır. Ekofeminizm bu süreçte; odağına doğayı, çevre bilincini, hem kadın hem de doğa üzerinde kurulan tahakküme dair eleştiriyi koyan ve genellikle ortaklaşa çalışma, onarım, yenileme gibi kavramları içeren bir akım olarak karşımıza çıkmıştır. Literatür değerlendirmesine dayalı olan bu çalışmada bu alandaki yazın taranmış, insanın doğayla olan ilişkisine yeni bir bakış açısı sunan, sanat ve feminist hareketin kesiştiği noktada ortaya çıkan ekofeminist sanat anlayışının kavramsal boyutu ve tarihsel olarak gelişim süreçleri incelenmiştir. Sanatçılar üzerinden yapılan çözümlemeler neticesinde, sanatın çevresel farkındalık yaratmak amacıyla bir aracı olarak konumlandırılması, çalışmanın önemini vurgulamaktadır.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call