Abstract

Farklı dünya görüşü ve değer yargılarına sahip her kişi ya da grubun yaygın bir insani tutum olarak tabi olduğu yolu “en doğru yol” alarak görme eğiliminde bulunduğu görülür. Kur’ân’da birçok ayette bu duruma işaret edilmektedir. Bu ayetlerde her topluluğun kendi din anlayışıyla sevinip övündüğü ve son derece mutlu olduğu belirtilmektedir. Yine bu ayetlerden birisi olan İsrâ Sûresi 84. ayette ise “Herkes kendi şâkilesine göre davranır. Şüphe yok ki Rabbiniz kimin en doğru yolda bulunduğunu çok iyi bilir.” buyurulmaktadır. “Şâkile” kelimesi sadece bir ayette geçerken aynı fiil kökünden “şekl” olarak kullanımı ise Sad Sûresi 58. ayette bulunmakta ve ”benzer, misli” anlamına gelecek şekilde yer almaktadır. Kur’ân’da kullanılan “şâkile” kelimesi hakkında farklı açıklamalar yapılmışsa da genel kanaat kelimenin “yol, din, değer yargısı, görüş, yön, tabiat ve mizaç” anlamlarına geldiği yönündedir. Müfessirlerin söz konusu ayetle ilgili yorumlarının birinde ayetin Hz. Peygamber’e inanmamayı ve onun gösterdiği hidâyet yoluna tabi olmamayı sürdüren inkârcılara karşı onu teselli etmek amacıyla indirildiği söylenmiştir. Bir başka yorumda inkârcıları yöneldikleri yolun yanlışlığı noktasında uyardığı, onları yeniden düşünmeye davet ettiği ve hatta tutup gittikleri yolun akıbeti konusunda onları gizli bir şekilde tehdit ettiği belirtilmiştir. Diğer bir yorumda ise ilgili ayet, mümin ve kâfirin iyi ve kötü toprak üzerinden anlatıldığı ayetle tefsir edilmiş ve buradan hareketle her inanç grubunun kendi din ve inancı doğrultusunda ürünler ortaya koyacağı ifade edilmiştir. Bütün bu açıklamaların ortak noktası ayetin iman ve küfür ekseninde yorumlandığını göstermektedir. Buna göre herkes kendince en uygun gördüğü şeye göre bir yol takip etmekte ve buna göre bir inanç ve hayat tarzı benimsemektedir. İki kısa cümleden oluşan ilgili ayetin ilk cümlesinde bu yönde bir durum tespiti yapılmakta ancak bu duruma olumlu bir değer yüklenmemektedir. Ayetin bir âm lafız olan “küllü” lafzıyla başlaması bu durumun herkes için geçerli olduğuna ve hiçbir kimsenin bu yargının dışında kalamayacağına işaret etmektedir. Zira Arapça gramer kuralları gereğince âm lafızların tahsis edildiklerine yönelik bir karine ya da delil bulunmadığı sürece umumi hükümlerini korudukları kabul edilmektedir. Ayet ikinci cümlesiyle birlikte bütüncül bir bakışla ele alındığında ise doğru yolun “herkesin kendine uygun ve hoş gelen yol” olmadığı aksine asıl doğru yolun Allah Teâlâ’nın uyulmasını istediği yol olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda doğru yol ancak “Allah’ın yolu” olup temel İslami öğretiler doğrultusunda sağlıklı bir gelişim sergileyen, yanı sıra kalben ve bedenen Allah’a yönelen kimselerin yolu olmaktadır. Elbette bu yol Allah Teâlâ’nın kitabıyla ve resulün fiili örnekliğiyle bildirdiği yoldur. Çalışmada ulaştığımız bir başka sonuç ise sözlü kültürümüzde çok yaygın bir şekilde karşımıza çıkan “herkesin kendi mizacına uygun bir din anlayışı ve yaşantısı geliştirebileceği” yönündeki yaklaşımın klasik yazılı ilim geleneğimizde bir karşılığının bulunmadığı olmuştur. Ayetle ilişkilendirilen bir başka husus ise eğitim süreçlerinde karakter farklılıklarından kaynaklanan ferdî farklılıkların dikkate alınması konusudur. Bu tespit isabetli olmakla birlikte ayetin bu yönde bir muhtevaya sahip olduğunu ileri sürmek zorlama bir yorum olmaktadır. Sonuç olarak insanlar, dahil oldukları inanç ve yaşam dünyasını sürekli beğenerek bir hoşnutluk ikliminde bulunuyor olmaya aldanmamalı, aksine Allah’ın hidâyet yoluna tabi olup peşi sıra gitmeyi önemsemeli ve onun hoşnutluğunu elde etmeye gayret etmelidir. Hidâyet ve doğru yolun neliği bağlamında pek çok çalışma yapılmakla birlikte “şâkile” kelimesinden hareketle bu yönde yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamızın bu alandaki boşluğu doldurması ve “şâkile” kelimesinin anlaşılması noktasında katkı sunması umulmaktadır.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call