Abstract

Kand-ı Nebât, iki Arapça kelimeden oluşan bir terkiptir. “Şeker” anlamına gelen kand ile “bitkiler” anlamına gelen nebât kelimesinden oluşan terkibin Arapça sarf ilmi içerisinde yer alan Binâ konularını kastettiği düşünüldüğünde “bitkilerin şeker özü” anlamında Arap dil bilgisi içerisinde Binâ’nın önemine dair bir istiare olması muhtemeldir. Nitekim Binâ, Arapça kelime gramerinin temel bilgilerini öğretmek amacıyla hazırlanmış bir eserdir. 12. yüzyılda veya daha sonrasında yazıldığı bilinen yazarı meçhul telif, Osmanlı medreselerinde yüzyıllar boyu okutulmuş ve ezberletilmiştir. Emsile ile birlikte Arapça öğreniminde temel kabul edilen Binâ, sarf cümlesi olarak da bilinmektedir. Binâ’nın konularını manzum olarak işleyen Kand-ı Nebât ise tespit edilebildiği kadarıyla eserin muhtevasında gizlendiği şekliyle 17. yüzyılda telif edilmiştir. Kand-ı Nebât, eserde üç kez zikredilen ancak kim olduğunu tespit edemediğimiz Celîlî mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınmıştır. Tezkireler ve biyografik kaynaklar incelendiğinde Celîlî mahlasını kullanan müellifler içerisinde Kand-ı Nebât sahibi bir şaire rastlanmamıştır. Kand-ı Nebât’ı özgün kılan, Binâ’nın Türkçe ve manzum olarak anlatılmış olmasıdır. Sadece sarfın bir bölümüne değil, Arapça dil bilgisinin tamamına dair Arapça eserler veya Arapça-Türkçe lügat olarak kaleme alınmış Türkçe şiirler vardır. Ancak Kand-ı Nebât, yazıldığı dönemin (17. yüzyıl) Arapça sarfına dair manzum Türkçe bir eser olması, dönemin dilini yansıtması, Arapça öğretimi ezber yoluyla kolaylaştırma faaliyetlerinin başladığı döneme ışık tutması bakımından önem arz etmektedir. Edisyon kritiği ile eserin ilmî müktesebata kazandırılması amaçlanmaktadır. Manzum gramerler, Arapça gramerinin öğrenimindeki zorluğu aşma düşüncesinin ürünleridir. Daha kısa sürede öğretme ve ezberletmeyi amaçlayan Arapça bazı manzum gramer telifler, birkaç bin beyit uzunluğundadır ve asırları aşan bir ilgiye mazhar olmuştur. İbn Mâlik’in Elfiyye’si şüphesiz bunların en meşhurlarındandır. Kand-ı Nebât özelinde ise ilgiyi hak eden payeyi yabancı bir dilin gramerine ait yapıların Türkçe olarak şiirleştirilmiş olmasına vermek mümkündür. Şüphesiz ne kadar uzun anlatılırsa anlatılsın manzum olması nedeniyle bu metinlerin anlaşılması için yine şerhe ihtiyaç duyulacaktır. Kand-ı Nebât’ta sarfın otuz beş bâb olduğu belirtilmiş ve bunlar açıklanmıştır. Sülâsî mücerredden 6, sülâsî mezîdden 12, rubâ’î mücerredden 1, rubâ’î mezîdden 3, rubâ’î mücerrede mülhak olan bâblardan 6, rubâ’î mezîde mülhak olan bâblardan ise 7 tane olmak üzere hepsine temas edilmiştir. Ezberi kolaylaştıran bir üslup kullanılmıştır. Lâzım, müte’addî, mutâva’at ve müşâreket için kullanılan bâblara ayrı ayrı değinilmiştir. Manzum olmasına rağmen konuları atlamadan ele alması dikkat çekicidir. Dahası şair lâzım için kullanılan bir bâbın istisnası olan iki müte’addî fiile dahi temas etmiştir. Metin içerisine bazı tavsiyeler yerleştirilmiş; namaza, oruca, Efendimize (as) salât ve selâma davet eden ifadeler kullanılmıştır. Binâ’nın otuz beş bâbını anlattıktan sonra sarf, “ilimlerin anası” olarak nitelendirilmiştir. Bazı nüshaların hâmişlerinde metin içinde kullanılan Arapça veya Farsça kelimelere dair açıklamalar yapılmıştır. Kand-ı Nebât’ın metni, sekiz nüshanın edisyon kritiği ile elde edilmiştir. Metinde vezne uygun olması için bazı fiillerin son harfleri hazfedilmiştir. Şair, birkaç yerde vezin ve kafiye düzeniyle şiirin armonik yapısını korumak için “zarûrât-ı şi’riyye”den sayılabilecek kural dışı inisiyatif kullanmıştır. Eserde Farsça kelimeler-terkipler kullanılmış ve bu kelimelerin okunuşları derkenarda müstensihler tarafından açıklanmıştır.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call