Abstract

Benlik (psukhe, self, nefs, kendi, öz) ve ben bilinci kavramları, felsefe tarihinin üzerinde en çok tartışılan konuların başında gelir. Aslında benliğin ne olduğu ve nasıl bilindiği meselesi, sadece felsefenin değil, aynı zamanda başka disiplinlerin (mesela psikolojinin, hukukun, ahlakın, vs) de asli meselelerinden biridir. Zihin felsefesinde ‘kişisel özdeşlik’ (personal identity) diye bilinen meselenin esası da benlik ve ben bilincidir. Felsefe tarihinde genellikle ruh, zihin, özne, bilinç gibi kavramlarla birlikte ele alınan ve zaman zaman da bu kavramlardan biri ya da birkaçı ile özdeşleştirilen benlik kavramı, tüm bu saydığımız kavramların belirsizliğini de tabiatıyla kendisinde barındırmaktadır. Peki ama insanın aynı kişi olarak kalmasını sağlayan bu benlik/kendilik nedir? Descartes gibi bazı filozoflar, benliğin kalıcılığını cevher olarak psukhe’ye bağlarken başta Kant olmak üzere bazı filozoflar ise cevher olarak psukhe’nin bilinemeyeceğini ve dolayısıyla ben bilincinin saf bir ‘düşünüyorum’ bilincinden öteye gidemeyeceğini öne sürerler. Bazı filozoflar ise, örneğin Hume, insanda kendi kendisiyle aynı kalan bir cevherin olmadığını, zira cevhere dair bir algıdan bahsedilemeyeceğini ve dolayısıyla psukhe ile kastedilenin bir algı demetinden ibaret olduğunu iddia ederler. Öte yandan, felsefenin bu müzmin sorununa ‘Anadolu Mayası’ bakış açısından çözüm arayan Türk düşünür Yalçın Koç, benlik ve ben bilinci meselesinin ‘nazariyat’ (theoria) ve ‘arkitektonik dil’ çerçevesinde ele alınması gerektiğini belirtir. Ona göre yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz Batılı filozofların esas hatası, benlik ve ben bilinci meselesini, nazariyatı örtmek suretiyle, salt fikriyat temelinde ele almalarıdır. Ancak ona göre benlik ve ben bilinci meselesinin öncelikle aşkın-düşkün dünyalar/diller temelinde ele alınması gerekir, zira aşkın itibariyle benliğin açıklaması farklı, düşkün itibariyle farklı olsa da düşkünün sureti yani dili itibariyle ben bilincinin kaynağı ve esası, aşkının sureti yani müteşekkil dili itibariyle ben bilincidir. Başka bir deyimle, düşkünün sureti itibariyle ben bilincinin mahiyetini anlamak için aşkının sureti itibariyle ben bilincini bilmek gerekir, zira düşkünün sureti yani dili aşkından gelmektedir, düşüş yoluyla. Bu nedenle öncelikle aşkının sureti itibariyle bilinç ve benlik meselelerinin ele alınması gerekir. Biz de bu yazıda Koç’un ortaya koyduğu şekliyle nazariyat itibariyle şuur, zihin, benlik ve ben bilinci kavramlarını irdelemeye çalışacağız.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call