Abstract

Tiyatro, özellikle Batı’da, (anlatı) diegetik bakış açısından ziyade (canlandırma) mimetik açıdan ele alınagelmiş, diegesis Aristoteles’in Poetika’sından itibaren tiyatro sanatının sınırları dışında bırakılmıştır. 20. yüzyıldan günümüze dek uzanan süreçte, özellikle sahne – seyir yeri, oyuncu – seyirci ilişkisinde canlı bir deneyimi yakalamaya yönelik arayışların bir kısmı tiyatroda anlatı meselesi üzerine odaklanmaya başlamıştır. Brecht’in öykü anlatma hattını yeniden açtığı anlatı’yı dahil eden epik tiyatro kuramı ve devamında Lehmann’ın postdramatik kavramsallaştırmasıyla da tekrar sahneye çağrılan anlatının, tiyatro tarihindeki dönemsel dönüşümü hem tiyatroyu hem de performansı klasik tanımlarının dışına çıkarmıştır. Tiyatroda anlatının karakteristiğini belirleyen temel olgu, onun yeni çağın tarihsel-toplumsal koşullarıyla kurduğu ilişkinin ötesinde bir yerde, dramatik yapının estetik üstünlüğünü yok etmesi ve alternatifini kurmasında yatmaktadır. Bu çalışma, ‘anlatı’nın Antik, Epik ve Postdramatik dönem olmak üzere önemli dönüm noktalarındaki seyrini, anlatısal stratejilerle örneklemeyi amaçlamaktadır. Yöntem: Bu çalışmada anlatının dramatik tiyatro uygulamalarında kullanımına yönelik teoriden pratiğe aktarımını derecelendirme biçimi yöntemsel olarak esas alınmıştır. Sonuç: Yaşamı bir deneyim olarak tanımlayan çağımız sanatının, anlatıyı tekrar merkeze yerleştirdiği görülmektedir. Bu deneyimin tiyatronun uygulama alanında anlatı hikayeleri olarak popüler bir eğilim göstermesinin yanısıra yeni bir söz, seyirciyle kurulmak istenen yeni bir temasın arayışında olunmasından kaynaklandığı görülmektedir.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call