Üç semavi din için kutsal kabul edilen, bu nedenle tarih boyunca bu üç dine mensup devletlerin şehre hâkim olma mücadeleleri verdiği, yeryüzünde bu özellikte tek şehir olan Kudüs Müslümanlar için de tarihleri boyunca önemli bir konumda olmuştur. İslam idaresinde olduğu her dönemde Mekke ve Medine’den sonra üçüncü harem kabul edilen, tamamı Mescid-i Aksa olarak anılan Harem-i Şerif alanı başta olmak üzere şehrin her köşesinde Müslüman bir kimlik oluşturmak amacıyla imar ve inşa faaliyetleri devam etmiştir. Coğrafi konumu sebebiyle ticaret merkezi özelliği taşımayan, Haçlı seferlerinin olduğu dönem dışında askeri ve siyasi olarak da merkezi bir konumu olmayan Kudüs, Müslümanların hâkim olduğu zamanlarda mukaddes bir dini merkez olmanın yanında önemli bir ilim merkezi özelliği de taşımıştır. Şehirde inşa edilen medreseler, tekke ve zaviyeler, ribâtlar, hankahlar gibi müstakil dini ve ilmi kurumların yanı sıra Mescid-i Aksa’nın kendisi de sadece ibadet için kullanılan bir mescit olmayıp her zaman cami dersleri, zikir meclisleri, mestabe denilen ve avlusunda kurulan ilim halkalarıyla canlı bir ilim merkezi fonksiyonu icra etmiştir. Şehirde ilim kurumlarının tesisi Eyyûbîler döneminde başlayarak Memlükler ile zirveye ulaşmış, Osmanlılar döneminde ise daha çok mevcut sistemin, kurumların ve bu kurumları ayakta tutan vakıfların muhafazasını sağlayan bir siyaset takip edilmiştir. Osmanlı idaresine geçtikten sonra Kudüs’te bulunan medreselerin işleyişini nasıl devam ettirdiği, vakıf müessesesinin kontrolü gibi konuların anlaşılması için Kudüs medreseleri üzerine yapılacak müstakil çalışmaların sayısının artması önemlidir. Bu alanda literatüre katkı sağlamayı amaçlayan bu makalenin konusu; önemli askeri ve idari hizmetlerde bulunan, ancak ömrünün son demlerinde yaşadığı siyasi sorunların ardından bir tür emeklilik ihsanı olarak Kudüs’te yaşama talebi kabul edilen Memlük emiri Emir Tâz tarafından inşa ettirilen, orta büyüklükte olduğunu düşündüğümüz Tâziyye Medresesi’dir. Mescid-i Aksa çevresinde kurulan ve sayıları elliyi aşan medreseden biri olan Tâziyye, XVI. asırda nüfusu ancak 5 bin civarında olan şehirdeki canlı ilim hayatının bir şahidi olarak Osmanlı devletinin hâkimiyeti döneminde de faaliyetine devam etmiştir. Osmanlı döneminde Arap coğrafyasında bulunan medreselerin yapısını ve işleyişini ele alan literatürde mevcut çalışmalar daha çok vakfiyesi bugüne gelen veya mansıp sahiplerinin ve talebelerinin izinin tabakât kitaplarından sürülebildiği yani hakkında malumata ulaşmanın nispeten kolay olduğu daha büyük ölçekli ve görünürlüğü olan yapılara odaklanmaktadır. Bu makalenin amacı ise, XVI. asırda Kudüs’ün ilmi kurumlarını ve yapısını anlayabilmek için büyük ve görünür bir örneğin değil, şehirde sayıca daha fazla olan ancak hakkında sınırlı miktarda malumata rastlanan orta ölçekli bir örneğin izini sürerek literatüre kazandırmaktır. Bunun için XVI. asırda farklı tarihlere ait Şer̒iyye sicilleri ve mühimme kayıtları ile literatürde mevcut çalışmalara müracaat edilecektir. Kudüs Şer̒iyye sicilleri Arapça olup defterlerin fiziki şartları ve yazı karakterleri sebebiyle okunması konusunda zorluklarla karşılaşıldığı için Türkçe literatürde, merkezine doğrudan bu yerel kaynakları alarak konuyu inceleyen çalışma sayısının az olması nedeniyle bu makale bu yönüyle de alana katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Makale beş başlıktan oluşmaktadır. İlk başlıkta medresenin vâkıfı olan Memlük emiri Emir Tâz hakkında biyografik bilgilere, ikinci başlıkta medresenin mekânsal özelliklerine yer verilmiştir. Medresenin devamlılığı için en önemli unsur olan vakıf gelirlerinin ve bu işleyişte görevli kişilerin ele alındığı üçüncü başlıkta hem medresenin maddi desteğinin büyüklüğü incelenmiş hem işleyişte karşılaşılan bazı sorunlar ortaya konmuştur. Dördüncü başlıkta medresenin tedris faaliyetinin unsurlarına odaklanarak Kudüs medreselerinde mansıpların tevcihi, mansıp elde etmek için rekabet, medresenin tedris kapasitesi ve sunduğu imkânlar gibi konulara Tâziyye Medresesi özelinde yer verilmiştir. Beşinci başlıkta ise medresedeki diğer dini hizmetler incelenmiştir. Vakfiyesi bugüne ulaşmayan medresenin vakıf şartlarının detaylarına ve tarih boyunca değişime uğrayıp uğramadığı bilgisine ulaşmak henüz mümkün olmadığı gibi mevcut malumat tedrisin mahiyetine ve okutulan eserlerin hangileri olduğuna dair de detaylı bilgi elde etme imkânı sunmamaktadır. Kudüs ile alakalı medreseler ve daha büyük çerçevede ilmi hayat ile alakalı çalışmaların sayısı arttıkça literatürde bulunan bu boşlukların da doldurulması mümkün olacaktır.
Read full abstract