İslâm düşüncesinde var olan kelâmî meselelere yeni yaklaşımların geliştirilebilmesi için varlık alanını açıklama hususunda bilim adamları tarafından yürütülen nazarî tartışmalarda bilimin verilerini dikkate almak gerekir. Öyle ki İslâm dininin esaslarını temellendirip savunma vazifesini üstelenen kelâm âlimleri hem varlığı hem de Allah’ın âyetlerini anlamada bilimle iç içe bir teoloji oluşturmuşlardır. Günümüze baktığımızda bilimin geçtiğimiz yüzyılda gerçekleştirdiği keşif ve kuramlarla geçmişe göre ciddi bir ilerleme katettiğini görüyoruz. Her bilim, kendi problem alanında kalmak, kendi yöntemini ve kimliğini korumak kaydıyla, diğer disiplinlerin yöntemlerinden ve verilerinden yararlanma imkânına sahiptir. Kelâm ilmi açısından bakıldığında, onun da kendi problem alanında kalarak diğer disiplinlerin yöntem ve verilerinden yararlanmaya imkân tanıdığını söyleyebiliriz. 
 Modern bilim açısından bakıldığında hareket sistemi, canlıların hareket etmesini sağlayan yapılar birliğidir. İskelet sisteminin yapıları olan kemikler ve eklemler, hareket sisteminin pasif elemanlarıdır. Kaslar ise hareket sisteminin aktif elemanları olup kemik ve eklemlere etki ederek vücudun hareketini sağlar. Kas dokusu kemiklere yapışarak vücuda şekil verirken aynı zamanda hareket işinin ortaya çıkmasını sağlar. Hareketi sağlayan en önemli sistemlerden biri de sinir sistemidir. Çünkü bir insanda hareketin olması için kasların kasılması, kasların kasılması için de kasların uyartı alması gerekmektedir. İşte bu kasılmanın meydana gelmesini sağlayan sistem sinir sistemidir. İnsan vücudunda kasılmanın gerçekleşebilmesi için enerji de gerekir. Kaslar enerjilerini ilk olarak kas hücrelerinde hazır bulunan ATP molekülünden sağlayarak hareket için enerji oluşturur.
 Klasik kelâm âlimlerinin hareket teorilerine bakıldığında insan fiillerinin meydana gelmesini kudret kavramı üzerinden şekillendirdikleri görülmektedir. Âlimler, kudreti yapısı itibariyle mâna ve bedensel sağlamlık diye ayırırken, mâhiyeti itibariyle araz nitelemesini yapmışlardır. Bu bağlamda kelâmcıların insan fiillerinin oluşumu için zorunlu olarak kabul ettikleri kudretin günümüz bilimindeki karşılığının hareket sistemi olduğunu söyleyebiliriz. Âlimlerin insan fiilinin meydana gelmesi için kudretin bir yapısı olarak kabul ettikleri mana, günümüz biliminin hareket sistemi çerçevesinde ele alındığında, kasları harekete geçiren elektriksel aktivite olarak kabul edilebilir. Kelâm âlimlerinin kudret tanımlarında fiziksel yetkinliğe de vurgu yaptıkları görülmektedir. Bu noktada Eş’ariler uzuvların selameti, Mu’tezile, organların bulunması ve onların afetlerden uzak olması, Mâturîdîler de vasıtaların sağlıklı olması şeklinde bir tanım sergilemişlerdir. Bu kavramlarla kelâm âlimleri, insanın hareketi yapabilmesi için bedeni yeterliliğe de sahip olmasını kastetmişlerdir. Bilimsel olarak hareket sisteminde biyolojik ve fiziksel yeterlilik olarak kabul edilen yapılar, iskelet sistemi, kaslar ve sinir sistemidir. Dolayısıyla kelâm âlimlerinin kudret tanımında vurguladıkları fiziki donanımın sağlamlığının, bilimsel açıdan iskelet sistemi, kaslar ve sinir sistemine tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Kelâm âlimlerinin kudret konusunda tartıştıkları konulardan biri de kudretin arazlığı meselesidir. Onların, kudreti araz nitelemelerinin nedeni, onun geçiciliğine vurgu yapmak ve bunun Allah tarafından yaratıldığını ortaya koymaktır. Öyle ki modern bilime bakıldığında insan uzuvlarının hareket etmesi için beyinde elektriksel aktivitenin oluşması gerekmektedir. Bu elektriksel aktivitenin meydana gelmesi de insandan bağımsızdır. Elektriksel aktivitenin insandan bağımsız bir şekilde meydana gelmesi, kelâm âlimlerinin araz nitelemesine uyduğunu göstermektedir. Netice itibariyle kelâm âlimlerinin insan hareketi için oluşturdukları kudret teorisinin günümüz biliminin ortaya koyduğu hareket sisteminde bir karşılığının olduğunu söyleyebiliriz.
Read full abstract