Abstract

“Çocuk” insanlık tarihi boyunca var olan ve var olacak bir gelişim evresi iken“çocukluk” çocuğa yüklenen anlamla ilgili olması nedeniyle bu iki kavram birbirinden ayrılmaktadır. Çocuk biyolojik bir anlam ifade ederken, çocukluk toplumsal süreçler tarafından belirlenen ve dolayısıyla her toplumda ve tarihte farklılık gösteren bir kavramsallaştırmadır. Bu nedenle çocuk yetişkinden farklı olan bireye işaret etmekte, çocukluk ise çocuğa yüklenen anlam ve öneme göre şekillenmektedir. Dolayısıyla çocukluk sürekli olarak yetişkinlerin düşünce dünyaları ve bu dünyayı şekillendiren toplumsal süreçler tarafından yeniden tanımlanmaktadır. Düşünce dünyasını şekillendiren toplumsal süreçlerle birlikte çocukluk fikrinin de değişime uğrayarak farklı aşamalardan geçtiğinin kabul edilmesi yeni bir çalışma alanının doğmasına sebep olmuş ve böylece 20. yüzyılın başlarından itibaren pozitivist bilim anlayışının etkisiyle çocuk bir çalışma nesnesi haline gelmiştir. Bu tarihten itibaren tıpkı çocukluk fikrinde olduğu gibi çocukluk çalışmaları da konjonktüre göre şekillenmiş ve değişime uğramış, her bir çocuğun çocukluk deneyiminin, toplum içindeki konumlarının, yetişkinler tarafından algılanmalarının ve ilişki kurma biçimlerinin değiştiğine dair bir algı oluşmuştur. Toplumsal süreçlere katılım noktasında sosyalleşme biçimleri açısından ele alınan, yani toplum tarafından şekillenen bireyler olarak görülen çocuklar 20. yüzyılın sonlarında toplumu şekillendiren etkin failler olarak kabul edilmeye başlanmışlardır. Özellikle sosyal bilimler alanında yaşanan bu düşünsel değişim beraberinde çocuklarla yapılan çalışmalarda çocuğun çalışmanın merkezine oturtulmasına neden olmuştur. Sonuç olarak söz konusu metodolojik ve teorik değişim çocukluk çalışmalarında da bir yön değişikliğine neden olmuş, başlarda olduğu gibi çocuklar bilimin nesnesi olmaktan çıkıp öznesi konumuna geçmiştir. Bu çalışmanın amacı çocukluk fikrinin ve çocukluk çalışmalarının geçirdiği tarihsel dönüşümle birlikte ortaya çıkan yeni çocukluk çalışmalarında çocuğa nasıl yaklaşılması gerektiğine dair teorik tartışmaları ortaya koyabilmek ve çocuklarla yapılan çalışmalarda nasıl bir metodoloji izlenmesi gerektiğini aktarabilmektir. Çünkü tıpkı kadınlar gibi çocuklar da onlar adına konuşan erkeklerin deneyimlerinden ve düşüncesinden yola çıkan sosyal bilimler alanında uzun bir süre yok sayılmışlar. 21. yüzyılda ise çocuklar sosyal bilim alanının içinde kendi sesleri ve sözleri ile var olmayı hak etmektedirler.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call