Abstract
İnsanlık tarihine baktığımızda farklı kültürler arasında etkileşimler görmek mümkündür. Bunun özel bir örneği olarak, Orta Çağ düşünce dünyasında İslam ve Yahudi kültür dünyaları arasındaki etkileşimlerden biri de İbn Meymûn’dur. İbn Meymûn, Orta Çağ düşünce tarihi içerisinde birçok bakımdan önemsenmesi gereken bir düşünürdür. İlahiyat, tıp ve astronomi gibi ilimlerde döneminin seçkin bir bilgini olan İbn Meymûn, birçok İslam felsefesi araştırmacısına göre İslam felsefe geleneği içerisinde değerlendirilmesi gereken bir filozoftur. İslam felsefecilerinin problem olarak ele aldıkları birçok konuyu İbn Meymûn'un felsefi içerikli eserlerinde de görmek mümkündür. İbn Meymûn metot olarak; felsefe-din ilişkisi bağlamında Yahudi dini ile felsefe arasında içten bir bağlantı kurarak, felsefe ile dinin uzlaşacağını, ikisinin de aynı doğrulara işaret ettiğini göstermeye çalışmıştır. Temel problemlerin sadece din merkezli çözülemeyeceği kanısındadır. Din ile felsefe arasında ki uyumdan yola çıkarak adeta din ile felsefe arasında bir uzlaştırma minyonunu kendisine özel bir görev bilmiştir. Yahudi geleneğinin aksine Yahudi dinini rasyonel bir zeminde değerlendirmeye çalışmıştır. Vahiy ve akıl arasında yakın bir ilişki bulunduğunu, birinin diğerini nakzetmeyeceğini ileri sürmüştür. Kitab-ı Mukaddes'de akla aykırı görünen ifadelerin mecazi anlamda kabul edilmesi gerektiğini, müteşabih ayetleri te'vil etmenin tenzihe uyma gayesi itibariyle bizzat dinin özü olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda naslara farklı yaklaşıldığında ortaya beşeri özellikleri olan bir Tanrı ortaya çıkmaktadır. Ona göre bu durum ise dinin kendi öğretisine ters düşmektedir. Varlık kavaramı ele alırken Meşşai geleneğindeki varlık tasnifi ve varlık tasavvurunu teolojik zemine uyarlamaya çalışmakla birlikte İbn Sina’dan farklı bir varlık tasnifi de yapmıştır. Fakat “zorunlu varlığa yüklenen anlam İslam felsefecilerle ile aynıdır. İbn Meymûn’un ifade ettiği varlık anlayışı; kendine kaim olan “Zorunlu Varlık “tır. İbn Meymûn, dini emirlerin ve ahlaki davranışların sebeplerinin, bilge kişilerce aranması gerektiğine inanarak, insan tasavvurunda bilgi ve eylem bütünlüğüne vurgu yapmıştır. Bu durum ise akli faziletlerin gelişmesine bağlamıştır. Mükemmelliği dörde ayıran İbn Meymûn ruh mükemmelliğini daha çok ön plana çıkarmıştır. İnsan da olması gereken asli mükemmellik amellerle ve ahlaki niteliklerden çok nazari (spekülatif) düşünce ile, araştırma ile elde edilen bilgidir. Birçok eserinde nazari düşüncenin önemine vurgu yapmıştır. Ona göre mükemmel bir akıl en nihayetinde Tanrısal olana yönelmiş olan akıldır. İnsan anlayışını daha çok insanın aklîlîk (düşünce ) yönünü dikkate alarak temellendirmeye çalışmıştır. Ona göre akîlîk ahlakilikten önce gelmektedir.
Talk to us
Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have
More From: Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (ÇÜİFD)
Disclaimer: All third-party content on this website/platform is and will remain the property of their respective owners and is provided on "as is" basis without any warranties, express or implied. Use of third-party content does not indicate any affiliation, sponsorship with or endorsement by them. Any references to third-party content is to identify the corresponding services and shall be considered fair use under The CopyrightLaw.