Abstract

Âmm lafızların kullanımda fertlerinin hepsine delâletinin kat‘îliği ve zannîliği hususu usûlcüler arasında tartışmalıdır. Hanefî usûlcüler âmm lafzın tüm fertlerine delâletini kat‘î olarak görür ve başlangıçta kat‘î bir delille tahsîs edilmedikçe zannî bir delille tahsîse uğratılamayacağı görüşünü savunurlar. Zâhirî usûlcüler de hanefîler gibi âmm lafzın fertlerinin tamamına delâletinin kat‘î olduğunu ve tahsîsinin yine kendi derecesindeki başka bir delille olabileceğini savunurlar. İki grup arasındaki temel fark haber-i vâhidin sübût itibarıyla zannî bir delil mi yoksa kat‘î bir delil mi olduğu meselesinde odaklanır. Hanefîlere göre haber-i vâhid zannî bir delildir ve Kur’an’daki âmm lafızlar başlangıç itibarıyla başka kat‘î bir delille tahsîs edilmezse haber-i vâhidle tahsîs edilemez. Zâhirîlere göre ise haber-i vâhid kat‘î bir delil olup Kur’an’daki âmm lafızları tahsîs edebilir. Bu çalışmada iki mezhebin usûlcülerinin Kur’an’daki âmm lafızların delâleti ve haber-i vâhidle tahsîsine ilişkin görüşlerinin mukayesesi yapılıp daha sonra aradaki ihtilafın fıkhî düzenlemelere etkisi incelenmektedir. Buna göre çalışmada namazda Fatiha suresini okumanın hükmü, hısımlık oluşturan süt emme sayısı, bâin talâkla boşanan kadınların hakları ve ölüm cezasının Harem bölgesinde infazı meseleleri üzerinden iki mezhebin yaklaşımları mukayese edilmektedir.Özet: Bu çalışmanın amacı Amr Osman tarafından 2010 yılında tamamlanan The History and Doctrine of the Ẓāhirī Madhhab isimli doktora tezindeki bir iddianın hatalı olduğunu ortaya koymaya çalışmaktır. Amr Osman, çalışmasında özetle klasik sınıflandırmada mezheplerin ehl-i hadis ve ehl-i re’ye mensubiyetinin yanlış konumlandırıldığını iddia eder. Ona göre Zâhirî mezhebi bilinenin aksine ehl-i hadis içerisinden çıkan mezheplere değil Hanefî mezhebine daha yakındır. Bu çalışmada onun iddiasını desteklemek üzere dayandığı argümanlardan bir tanesi ele alınarak iddiasının isabetsiz olduğu ispatlanmaya çalışılmaktadır. Osman, Hanefî ve Zâhirî mezheplerinin âmm lafızların; kullanımda, tüm fertlerine şamil olması ve yine kapsamındaki tüm fertlerine delâletinin kesinliği yönündeki ortak görüşlerini esas alarak zâhirîlerin hanefîlere daha yakın olduklarını iddia eder. Bu aşamada her iki mezhebin görüşü ortak olsa da hanefîler sübûtunu zannî kabul ettikleri haber-i vâhidlerle Kur’an’ın umûmî ifadelerinin tahsîs edilebileceği görüşünü reddederler. Hâlbuki zâhirîlere göre haber-i vâhidlerin sübûtu tıpkı mütevâtir haberler gibi kesindir, dolayısıyla kendi kuvvetindeki Kur’an’ın umûmî ifadelerini tahsîs edebilir. Mezhepler arasındaki söz konusu ihtilaf birçok fıkhî düzenlemeye yansımıştır. İhtilaflardan bazıları şunlardır:1. Hanefîler, “Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” âyetinin umûmuyla amel ederek namazda Kur’an’ın herhangi bir ya da birkaç âyeti okunarak kıraat rüknünün ifa edilebileceğini belirtirler. Buna mukabil zâhirîler ilgili umûmî emri “Ümmü’l-Kur’ân’ı [Fatiha] okumayanın namazı yoktur.” haberine dayanarak tahsîs etmişler ve namazda Fatiha suresini okumanın farz olduğunu belirtmişlerdir.2. Hanefîler, “Size şunlarla evlenmek haram kılındı: … sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz…” âyetinde sütanne ve süt kız kardeş ifadeleri umûmî olarak geçtiği için bir çocuğun bir sefer emmesiyle bile süt hısımlığının oluşacağını belirtirler. Onlar âyeti tahsîse götüren süt hısımlığının ancak üç ya da beş sefer emmekle oluşacağını bildiren haber-i vâhidlerle amel etmezler. Hâlbuki zahirîlerden Dâvûd ez-Zâhirî, âyeti çocuk üç defa emmedikçe süt hısımlığının oluşmayacağını bildiren haberle, İbn Hazm ise beş defa emmekle akrabalığın oluşacağını bildiren Salim hadisiyle tahsîs etmişlerdir.3. Hanefîlere göre “Onları (boşadığınız kadınları) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun.” âyetinin umûmuna göre boşanan kadın için, ister bâin ister ric‘î talâkla boşansın boşayan kocası tarafından sağlanmak üzere iddet süresi içerisinde nafaka ve süknâ hakkı vardır. Onlar âyetin umûmunu tahsîs eden Fatıma binti Kays haberiyle amel etmemişlerdir. Zâhirîler ise âyeti bâin talâkla boşanan kadına Hz. Peygamber’in nafaka ve süknâ hakkı vermediğine dair haberle tahsîs ederek söz konusu hakkı sadece hamile kadınlar ve ric‘î talâkla boşanan kadınlar için tanımışlardır.4. Hanefîlere göre ölüm cezası gerektirecek bir suç işleyip Harem bölgesine sığınan suçluya “Oraya kim girerse, güven içinde olur.” âyetinin umûmî ifadesine göre Harem’deyken ceza infaz edilemez. Zâhirîlerden Dâvûd ez-Zâhirî ise Hz. Peygamber’in Mekke’nin fethi gününde İbn Hattal’a Harem’de cezanın infaz edilmesini onayladığına dair haberle âyeti tahsîs etmiş Harem’de de olsa ölüm cezalarının suçlu nerede yakalanırsa orada infaz edilebileceğini ifade etmiştir. İbn Hazm, bu meselenin hükmüyle ilgili hanefîlerle aynı görüşe sahiptir. Fakat onun görüşünün gerekçesi İbn Hattal’la ilgili haberin o güne mahsus bir olay olmasından kaynaklanmaktadır. Görüldüğü üzere hanefîlerle zâhirîler âmm lafızların tüm fertlerine delâletinin kesin olduğu hususunda aynı görüşü paylaşsalar da Kur’an’ın âmm lafızlarının haber-i vâhidlerle tahsîsi hususunda ihtilaf etmişler sonuçta da iki mezhep arasında bu ihtilaftan kaynaklanan birçok farklı fıkhî düzenleme sadır olmuştur. Son tahlilde Amr Osman’ın iddiası kanaatimizce ihtiyatla karşılanmalıdır.

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call

Disclaimer: All third-party content on this website/platform is and will remain the property of their respective owners and is provided on "as is" basis without any warranties, express or implied. Use of third-party content does not indicate any affiliation, sponsorship with or endorsement by them. Any references to third-party content is to identify the corresponding services and shall be considered fair use under The CopyrightLaw.