Abstract

Zengin bir edebî mirasa sahip olan Farsça ile Türklerin tanışması çok eski devirlere rastlamaktadır. Farsça, Türk devletlerinin bir kısmında resmî dil; bir kısmında ise sadece kültür ve edebiyat dili olarak kullanılmıştır. Gazneliler, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı dönemlerinde bazı devlet adamları, şairler, edipler, bilim ve fikir adamları bu dil ile eserler kaleme almış ve sultanlar bu dil ile yazan en büyük ilim ve edebiyatçıları saraylarında toplamış ve onlara destek vermişlerdir. Bu himaye ve teşvik neticesinde Anadolu’da yaşayan, daha sonra Farsça öğrenen birçok şair ve yazar da Farsça şiirler yazmış, divan ve divançeler tertip etmiştir. Osmanlı döneminde yaşayıp Farsça şiir yazan sekiz yüzün üzerinde şair bulunmaktadır. Osmanlı’nın son döneminde Farsça şiir söyleyenlerden birisi de mutasavvıf şair Süleyman Şâdî’dir. Şâdî 1830’da Kars’ta doğmuş, Kars ve Erzurum’da görev yapmış ve 1900’de vefat etmiştir. Şâdî ikisi Türkçe ve ikisi de Farsça olmak üzere dört manzum eser kaleme almıştır. Bu eserlerden Bahrü’l-Meânî, Mevlânâ’nın Mesnevî’si örnek alınarak Farsça yazılmış ve Abdülazîz Han’a ithaf edilmiştir. Müellif bu eseri gördüğü bir rüya üzerine yazmış ve 1864’te tamamlamıştır. 301 beyitten oluşan bu eserde aşk, âşıklık, hakîkî ve mecazî aşk ve ilim gibi birçok konu ele alınmıştır. Bu makalede Şâdî’nin Bahrü’l-Meânî adlı eseri ilk defa detaylı ele alınmış, eserin tamamı Farsça olarak yazılmış ve eserdeki bazı şiirler Türkçeye tercüme edilmiştir.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call