Abstract

Bağışıklık sistemi vücudu hastalık yapıcı patojenlere karşı koruyan temel savunma sistemidir. Bu savunma sistemi farklı mekanizmalarla etkili olmaktadır. Bağışıklık sistemi, antijen adı verilen vücudun kalıtsal yapısına yabancı olan her türlü yapıya karşı etki gösterir. Vücuda dışarıdan gelen hastalık etkenleri öncelikle doğal bariyerlerle karşılaşmaktadır. Doğal bariyerleri aşmayı başaran etkenler kemik iliği, timus, lenf bezleri ve dalak gibi özelleşmiş organlarda üretilen savunma hücreleri ile karşılaşır. İlk aşamada makrofajlar ve fagositler devreye girer daha sonraki aşamada ise B ve T lenfositleri sürece dahil olurlar. B lenfositlerinden salgılanan antikorlar bağışık sisteminin en önemli savunma mekanizmalarından birini oluşturmaktadır. Antikor moleküllerinin vücudun savunmasındaki bu önemi bilim insanlarını bu alanda çalışmaya yöneltmiştir. Bu doğrultuda 1975 yılında Georges Köhler ve Cesar Milstein, koyun alyuvarları ile immunize ettikleri farelerin B lenfositleri ile fare myeloma hücrelerini birleştirerek oluşturdukları hibrit hücreler ile yeni bir tedavi stratejisinin kapısını açmışlardır. Bu hibrit hücreler sadece istenen antijene bağlanan monoklonal antikor sentezleyebilme yeteneğine sahiptir. Monoklonal antikorlar tıp dünyasında hastalıkların teşhisi, tedavisi ve biyokimyasal analizler gibi birçok alanda kullanmaktadır. Günümüzde hala monoklonal antikora dayalı tedavi ve tedavi seçenekleri üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Bu derlemede monoklonal antikorlar ve tedavide kullanımı üzerine genel bilgiler verilecektir.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call