Abstract

Kur’an, öncelikli olarak insanları belli bir inancı kabul etmeye ve kabul edilmesi istenen söz konusu inancı belli bir hayat biçimi olarak yaşamaya davet etmektedir. Bu nedenle temel olarak Kur’an, insanlar tarafından okunabilen ve anlaşılabilen bir kitaptır. Buna karşılık yirmi dokuz surenin başında yer alan ve “hurûf-ı mukattaa” olarak bilinen harflerin birer anlamlı birer ifade olup olmadığı tefsir ve kelâm geleneğinde tartışılagelmiştir. İslam âlimlerinin bir kısmı söz konusu harflerin herhangi bir anlamı olmadığını söylerken, diğer bir kısmı da Allah’ın kitabında herhangi bir anlamsızlık bulunmadığı düşüncesinden hareketle söz konusu harflerin anlamlı birer ifade olduğunu belirtmişlerdir. Muhataplarını belli bir hayat biçimini kabule çağıran ve bu yönde muhataplarına yönelik emirler veren, öğütlerde, bulunan Kur’an; bol miktarda ve çeşitlilikte söz edimi icrasında bulunmaktadır. Bu manada “hurûf-ı mukattaa”nın bir anlama sahip olup olmamalarının tartışılmasının yanında muhataplarına yönelik herhangi bir sözlü edimde bulunup bulunmadıklarının da tespit edilmesi gerekmektedir. Söz edimleri bir konuşma sırasında konuşanın ifadeleri aracılığı ile yerine getirdiği ya da getirmeyi amaçladığı sözlü fiillere denir. Konuşanın konuşmasında yerine getirdiği/getirmeyi amaçladığı sözlü fiillerin nedenine gelince; bu neden, konuşanın muhatabına/dinleyenine yönelik olarak birtakım iş ve eylemleri yapmaktır ya da ona yaptırmaktır. Bir konuşma ortamında konuşan tarafından yerine getirilen bu sözlü eylemler, öncelikle konuşan konuşmayı başlatan olarak muhatabına birtakım önermesel durumlar ile ilgili bilgiler vermek, muhatabının birtakım emirleri yerine getirip birtakım yasaklardan uzak durmasını sağlamak, konuşanın konuşma esnasında sahip olduğu birtakım içsel durumlarından muhatabını haberdar etmek ve buna yönelik olarak muhatabının dikkatini çekmek, söylediklerinin muhatap tarafından doğru olarak kabul edilmesini beklemek, ileride birtakım sorumluluklar üstleneceği durumları muhatabına açıklamak ve gerekli sorumlulukları üstlenmektir. Söz edimleri teorisi yirminci yüzyılda konuşanın sözlü icraların neler olduğunu, bir sözlü icranın nasıl başarılı olabileceğini, başarı koşullarının neler olduğunu, olası başarısız icra durumlarının hangi koşulları ihlal ettiğini açıklayan bir teoridir. Söz edimleri teorisi ilk olarak yirminci yüzyılda J. L. Austin tarafından ileri sürülse de daha sonra özellikle öğrencisi J. R. Searle ve diğer filozoflar ve dilbilimciler tarafından çeşitli yönlerden eleştirilen ve geliştirilen bir gündelik dil teorisidir. Söz edimleri teorisinin ileri sürüldüğü geçen asırdan bu tarafa gerek felsefe gerek din bilimleri gerek dil bilimleri gerekse de diğer bilimler tarafından çok yoğun bir şekilde çalışılmaya ve geliştirilmeye devam etmektedir. Söz edimleri teorisinin din dilindeki uygulama çalışmaları da her ne kadar ülkemizde yeni yeni biliniyor olsa da batıda pek çok çalışmaya konu edilmektedir. Bu makalede söz konusu harflerin herhangi bir söz edimi icra edip etmedikleri, söz edimlerinin verileri dikkate alınarak belirlenmeye çalışılmış; eğer bir sözlü edim icra ediyorlarsa bunların hangileri olduğunun gösterilmesi amaçlanmıştır. Söz konusu harflerin söz edimsel icraya sahip olup olmadıkları eğer bir söz edimi içeriyorlarsa bu edimlerin neler oldukları J. L. Austin ve J. R. Searle’ün söz edimi anlayışları çerçevesinde incelenmiştir.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call