Abstract

Abdurrahman Câmî (ö. 898/1492) İslam düşünce geleneğinin önemli simalarından biri olarak kabul edilmektedir. Kelam, felsefe, Arap grameri ve menkıbeler üzere telif ettiği eserler ile birlikte, Arapça ve Farça mesnevilerden oluşan Dîvân’ı, İslam düşüncesinin vazgeçilmez klasikleri arasına girmeyi başarmıştır. Aldığı klasik eğitimin yanı sıra İbn Arabî düşüncesi ile Nakşiliği benimsemiş olması, eserlerinde kelâmî, felsefî ve dilsel yaklaşımlarla beraber tasavvufî geleneğin izlerinin görülmesini sağlamıştır. Bu bağlamda Câmî, Eş’arî geleneğin içinde Ekberî ve Nakşî anlayışın bir sentezini yapmaya çalışmış bir âlim olarak dikkat çekmektedir. Bu çalışma Sünni bir mütekellim ve şair olan Câmî’nin Ehl-i Beyt hakkındaki tasavvurunu ve Emeviler dönemi siyasi ilişkilerini Şevahidü’n-Nübüvveadlı eserinden hareketle ortaya koymayı hedeflemektedir. Özellikle Câmi’nin yaşadığı dönem Timurlar dönemi iktidarının Sünnilik ve Şiilik arasında din politikalarının değişkenlik gösterdiği bir dönemdir. Bu bağlamda iktidarın farklı din politikaları izlemesi, mezhepsel gerginlikleri yatıştıramamış, toplumsal tartışmaları ve yaşanan kavgaları önleyememiştir. Özellikle Şiî grupların Ehl-i Beyt’in manevi otoritesi üzerinden “imamet” ve “kutsal hanedanlık” teorisini inşâ etmeyi istemesi, bu tartışmaları Ehl-i Beyt tasavvuru merkezine çekmiştir. Şiîlerin “ismet” ve” vasiyet” kavramları ekseninde ortaya koydukları “Ehl-i Beyt” tasavvuru, zamanla politik ve dini bir argümana dönüşmüş; Hulefâ-i Râşidîn başta olmak üzere sahabenin çoğunluğunu dışlayan bir tarih tasavvuru oluşturmuştur. Bu iddialara karşı Câmî, Ehl-i Beyt’in fazilet ve menkıbelerini, Şiiler’in iddialarının aksine yeni bir yoruma tabi tutmayı denemiş, iki mezhep arasında ortak bir “Ehl-i Beyt” tasavvuru ortaya koyma imkânını aramıştır.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call