Abstract

Zaman zaman popüler medyada ya da günlük konuşmalarda “coğrafya kaderdir!” sözünün öne çıkarıldığı görülmektedir. Bu söz çoğunlukla bir coğrafyada ya da daha sınırlı bir alan olarak bir ülkede yaşamanın ne kadar kritik, önemli ve hatta imtiyazlı olduğunu vurgulamak için kullanılmaktadır. Ünlü tarihçi ve sosyolojinin İslam’daki kurucu atası sayılan İbn Haldûn’a (1406) nispet edilen bu sözün gerçekten de ona ait olup olmadığı önemli olmaktan çıkmış, insan-mekân ilişkisine dair kaderci bir bakış açısı vurgulanır olmuştur. Bu görüşün, düşünürün “iklimler teorisi” bağlamında coğrafyanın insan hayatı ve kültür üzerindeki kurucu, yansıtıcı ya da dönüştürücü etkisine dair neler söylediğinin ele alındığı bu çalışmada, coğrafya-kültür ve zihin ilişkilerinin ana ilkeleri tartışılmaktadır. Biyo-fiziksel mekân olan coğrafyanın, kültürel mekâna kaynaklık etmesi süreci incelenmektedir. Şehir kurma politikalarında coğrafyanın dinamikleri ile zihnin öncelikleri arasında denge ve uyum sağlama başarısı, bazı örnekler bağlamında ele alınmaktadır. Modern zamanlarda İslam coğrafyası genelde “Orta Doğu”, “Orta Asya”, “Ön Asya” gibi kavramlarla nitelenmiş ve bu kullanım Müslüman dünya tarafından da benimsenmiştir. Medeniyet ve güç unsurlarının yer değiştirdiği ve dünyanın ağırlık merkezinin Batı’ya kaydığı son birkaç yüzyıllık süreçte dilde ve düşüncede “Avrupa Merkezci” bir politik-ontolojinin egemen olduğu bir gerçektir. Edward Said, bu dönüşümün politik ve sosyal bilimsel söylemlere nasıl yansıdığını eleştirel yaklaşımlarla analiz etti. Said’in düşünceleri pek çok çalışmaya da kaynaklık oluşturdu. Garbiyatçılık-Oksidentalizm başlıklı araştırmalar bu çalışmaların bir ürünüdür. Mekânın ya da coğrafyanın politik-teolojik okunması ve insanlara belirli bir kültürel öz atfedilerek kodlanması girişimlerinin arkasında yatan ötekileştirici zihniyetin ve onun “karşı kıyı”daki yansımaları, teolojik açıdan ele alınmayı hak eden köklü bir sorundur. Bu çalışma, “coğrafya kaderdir!” sözünün imaları ve göndermeleri üzerinden jeo-politik ve teo-politik analizler içermekte ve insanların tarihte ve günümüzde kendini ya da ötekini algılama sürecinde mekâna-coğrafyaya nitelikler atfederken kullandığı stratejilerin çalışma tarzını ve temel ilkelerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada söylem ve zihniyet analizi ve yapı sökümü yöntemleri kullanılmıştır. Mekânsal ve maddî bir yaşam ortamı olarak coğrafyanın insanların ve toplumların hayatı üzerinde büyük etkisi vardır. Pozitivist ve materyalist bakış açısına göre, insan bir cisimdir ve tüm cisimler gibi çevresel etkenler onu belirler. İnsanın zihinsel aktiviteleri de aslında maddesel etkileşimlerin yansımasıdır. İnsan gelişmiş bir makine olduğu için onun davranışlarını açıklamak için biraz karmaşık yaklaşımlar kullanılmalıdır. Modern dönemde İbn Haldûn’a yönelik ilgilerin farklı nedenleri vardır. Batı’da değişen bilim paradigması ve yeni oluşan disiplinlerin yöntem arayışları olgusal olana ağırlık tanıdı. Olgusal ve maddesel olana odaklanan yöntem konusunda İbn Haldûn’da kadim dünyadan gelen bir ilham bulunmuş olabilir. “Coğrafya kaderdir” sözü, bazı popüler metinlerde İbn Haldûn’a dayandırılmaktadır. Akademik yayınlarda da benzer şekilde İbn Haldûn’un olgusal yöntemi vurgulanmakta tarih, sosyoloji ve tarih disiplinlerindeki çarpıcı açıklamaları ele alınmaktadır. Coğrafî determinizm üzerinden bir tür katı belirlenimciliği savunduğu ileri sürülmektedir. Oysa İbn Haldûn, coğrafyanın ilkeleri ile tarihin ve toplumun ilkelerini ayırmakta, insanın uyum sağlayan bir canlı olmasının yanında dönüştüren etkin bir varlık olduğu düşüncesini savunmaktadır. Tarihsel ve toplumsal alandaki değişimleri coğrafî etkenlerin dışındaki nedenlerle ele almaktadır. İklimler teorisinde, insanların bedensel ve ahlakî özelliklerinin coğrafyanın etkileri ile oluştuğunu ileri süren İbn Haldûn, toplumların yaşantılarının da yine aynı etkenlerle şekillendiğini düşünür. Gözlemlere ve somut örneklerle dayanarak bu teorisini destekler. Tarihsel ve toplumsal alanda ise beşerî etkenler üzerinde durur. Buna göre tarihsel ve toplumsal dönüşümler, beşerî etkenlerle oluşur. Asabiyet, geçim kaynakları, meslekler, gelenekler, siyaset ve inanç toplumların davranışlarını ve hayatını belirler.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call