Abstract

Rabb’in sözünün insanlara aktarımının somutlaşmış biçimi olan kutsal metinler, edebiyatın birçok şubesinin ve diğer sanatların, yüzyıllardan beri önemli kaynakları arasındadır. Özellikle Batı edebiyatının ve kültürünün oluşmasında İncil’in tesiri çok büyüktür. Benzer şekilde Kur’an-ı Kerim hem klasik Türk edebiyatı hem de halk edebiyatı ürünlerinin büyük çoğunluğuna nüfuz etmiş; onları içerik ve kurgu noktasında beslemiştir. Kur’an’dan kişiler, olaylar, ibret verici kıssalar, yol gösterici ve doğruluğu telkin eden ayetler çıkış noktası yapılarak oluşturulan hikâyeler, Türk edebiyatındaki birçok klasik ve modern eserin içeriğini zenginleştirmiştir. Modernleşme ve sonrasında gelişen süreçte ise kutsal metinler zengin bir kaynak olarak romana ve diğer anlatı türlerine sirayet etmeyi, onları beslemeyi sürdürmüştür.Özellikle postmodernizmden sonra, kutsal metinlere yönelim, anlatı türlerine farklı şekillerde yansır. Postmodernizmle ilişkilendirilen ve aşağı yukarı onunla aynı zamanda (1960’lar sonrası) çıktığı üzerinde fikir birliği olan metinlerarasılık kuramı, roman yazma pratiğini benzer şekilde zenginleştiren bir teknik açılım sunar. Postmodernizmin çoğulculuk anlayışı ve her türlü farklılığı yok sayan eşitleyici tutumu özellikle geleneksel anlatılara, kutsal metinlere kucak açar. Parodi, pastiş, yeniden-yazma gibi metinlerarası tekniklerle geleneksel ve dinî metinler romanın çok katmanlı kurgusuna dâhil edilir ve çoğulculuk anlayışının sergilenmesinin bir yöntemi olur. Bundan dolayı bu makalede kuramın bilinçli bir şekilde kullanılmaya başlandığı 1970 sonrasındaki Türk romanlarının kutsal metinleri dokularına, kurgu ve içeriklerine nasıl sindirdiği Âdem ile Havva kıssası üzerinden irdelenecektir.

Full Text
Published version (Free)

Talk to us

Join us for a 30 min session where you can share your feedback and ask us any queries you have

Schedule a call