Year
Publisher
Journal
Institution
1
Institution Country
Publication Type
Field Of Study
Topics
Open Access
Language
Filter 1
Year
Publisher
Journal
Institution
1
Institution Country
Publication Type
Field Of Study
Topics
Open Access
Language
Filter 1
Export
Sort by: Relevance
Kraniovertebral bileşkenin mikrocerrahi anatomisi: posterolateral yaklaşımla anatomik çalışma

Amaç: Kranioservikal posterolateral yaklaşım, klivusun alt üçte biri ile C2 gövdesinin üst kısmı arasındaki dentat ligamanın önünde yer alan lezyonlar için endikedir. Bu oldukça kalabalık anatomik bölgenin açığa çıkarılma seviyesini artırmak için bu yaklaşım modifiye edilmiş alt grupları da tanımlanmıştır. Bu makalede, kraniovertebral bileşkedeki lezyonlara erişim sağlayan posterolateral yaklaşımın uygulanabilirliğini gösteren anatomik ve klinik bir çalışma sunuyoruz.
 Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada formalinle sabitlenmiş ve mumyalanmış dört yetişkin kadavra örneği kullanıldı. Cilt insizyonunu takiben çeşitli kas gruplarının dikkatli diseksiyonu suboksipital üçgeni açığa çıkardı. Vertebral arterin seyrini göstermek için C1 ve C2 arka arkusları çıkarıldı. Son olarak kraniovertebral bileşkeye ulaşmak için suboksipital kraniyektomi yapıldı ve ilişkili bölgesel anatomi açık bir şekilde ortaya kondu.
 Bulgular: Geniş klinik öneme sahip çok sayıda anatomik yapı, bu bölgenin hassaslığını ve karmaşıklığını sağlamaktadır. Diseksiyon işlemi sırasında vertebral arter, hipoglossal sinir, spinal aksesuar sinir, dentat ligamanlar, birinci ve ikinci servikal nöral kökler ve beyin sapı dikkatlice açığa çıkarılıp tanımlandı.
 Sonuç: Kranioservikal posterolateral yaklaşım, kraniovertebral bileşke ve üst servikal omurgada yer alan patolojilerin cerrahi hakimiyetini ve manevra kabiliyetini arttırır. Bu yaklaşımla anatomik bilgi ve teknik altyapının geliştirilmesi ile bölgenin cerrahi zorlukları aşılabilir.

Read full abstract
Open Access
Clinical differences between nasogastric tube and Hunter's rod for staged Zone II flexor tendon reconstruction.

This study aims to compare the outcomes of two-stage flexor tendon reconstruction in Zone II of the hand and to evaluate the results of a nasogastric tube as a potential alternative to Hunter's rod. Between November 2012 and January 2022, a total of 45 patients (26 males, 19 females; median age: 31 years; range, 12 to 61 years) who underwent two-stage flexor tendon reconstruction were retrospectively analyzed. Of the patients 24 underwent nasogastric tube reconstruction (NT group) and 21 underwent Hunter's rod reconstruction (HR group). Patients' demographic and clinical characteristics, the number of surgeries, the occurrence of complications, the presence of infection during the procedure, and the range of motion of the finger joints at the final follow-up examination were recorded. The assessment of the cases was conducted using the total active motion system. Twenty-four digits underwent two-stage flexor tendon reconstruction with the nasogastric tube. Among these, three index fingers, nine middle fingers, seven ring fingers, and five little fingers were operated. Twenty-one digits underwent two-stage flexor tendon reconstruction using Hunter's rod. Among these, two index fingers, eight middle fingers, six ring fingers, and five little fingers were operated. In the NT group, excellent results were observed in 58.3% (14 digits), good results in 25% (six digits), fair results in 8.3% (two digits), and poor results in 8.3% (two digits). In the HR group, excellent results were seen in 57.1% (12 digits), good results in 33.3% (seven digits), fair results in 4.7% (one digit), and poor results in 4.7% (one digit). The utilization of a nasogastric tube offers a convenient and cost-effective option to Hunter's rod in the two-stage flexor tendon reconstruction, leading to favorable outcomes characterized by high rates of excellence and improvement, while effectively minimizing the occurrence of complications.

Read full abstract
Open Access
YÜKSEK YAĞLI DİYET / STREPTOZOTOSİN İLE İNDÜKLENEN DİYABETİK FARELERDE METFORMİNİN HEPATORENAL HASARA KARŞI KORUYUCU ETKİLERİ

AMAÇ: Sunulan bu çalışmada yüksek yağlı diyet ve streptozotosin ile deneysel tip 2 diyabet oluşturulan farelerde metformin tedavisinin karaciğer ve böbrek dokularında antioksidan etkisinin araştırılması amaçlandı.GEREÇ VE YÖNTEM: Yirmi bir adet yetişkin (11-12 haftalık 15-18 g) C57BL6 erkek fare rastgele üç gruba ayrıldı; Kontrol grubu (K), Diyabet grubu (D), ve Diyabet+Metformin tedavi grubu (D+MTF). D ve D+MTF grupları 4 hafta süreyle yağ oranı %60 olan yüksek yağlı diyetle beslendi. 4. Haftanın sonunda 30 mg/kg tek doz streptozotosin intraperitoneal uygulanarak tip 2 diyabet oluşturuldu. Metformin 300 mg/kg/gün dozunda gavaj ile verildi. Deney sonunda alınan karaciğer ve böbrek örneklerinde; glutatyon (GSH), katalaz (KAT) ve malondialdehit (MDA) düzeyleri spektrofotometrik yöntemle ölçüldü. Hemotoksilen ve Eozin ile boyanan doku kesitleri histomorfolojik olarak değerlendirildi.BULGULAR: Çalışma sonuçları diyabetik hayvanların karaciğer ve böbrek dokularında MDA düzeylerinin arttığını gösterdi. Metformin tedavisinin her iki dokuda da MDA düzeylerini azaltıp, GSH ve KAT düzeylerini artırdığı ancak bu artışın karaciğerde anlamlı düzeyde olmadığı (p>0,05), böbrekte ise anlamlı düzeyde olduğu bulundu (p<0,05). Ayrıca Histopatolojik değerlendirme sonuçlarında D+MTF grubunda nadir alanlarda vakuolizasyon, yer yer nekroz ve sinozoidal tıkanıklık görülürken, D grubu karaciğerlerinde yoğun vakuolizasyon, yüksek oranda sinozoidal tıkanıklık ve nekroz görüldü. Böbrek dokusunda K grubunda tübüler yapının normal yapıda olduğu; D grubunda, tübüllerin genişlediği ve yoğun kanama alanlarının olduğu; D+MTF grubunda ise nadir alanlarda tübül yapılarında vakuollerin olduğu görüldü.SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları, Diyabette dokularda oksidatif stresin oluştuğunu, metformin tedavisinin diyabette artan oksidatif stres üzerinde düzeltici etki göstererek dokularda hasar oluşmasını engellediğini göstermektedir.

Read full abstract
Open Access
VİDEO DESTEKLİ POLİKLİNİK HİZMETİ

Amaç: Video destekli poliklinik hizmeti ile cerrahi veya cerrahi dışı nedenle anestezi uygulanacak hastaların aydınlatılmış onam belgesi okuma alışkanlıklarını belirlemek, anestezi uygulamalarına ilişkin video izlettirilerek hastaların anestezi hakkında ne kadar bilgi sahibi olduklarını değerlendirmek, hastaların beklentilerinin karşılanmasını, hasta memnuniyetinin ve sağlık hizmetinin kalitesinin arttırılması amaçlandı.Gereç ve Yöntemler: ASA I-II-III 398 hasta rastgele standart poliklinik hizmeti grubu (Grup I, n=199), video destekli poliklinik hizmeti grubu (Grup II, n=199) gruplarına ayrıldı. Grup II’de anestezi polikliniğine başvuran hastalar anestezi polikliniğinde görevli doktor ile görüşmeye alındı. Görüşmede hastanın verileri, fiziksel durumu ve özgeçmişi değerlendirildikten sonra hastaya geçireceği cerrahi uygulamaya uygun anestezi yöntemlerini konu alan yedi adet video bilgisayar yardımı ile izletildi. Hastanın uygulanabilecek anestezi yöntemleri konusunda ve entübasyon hakkında bilgilendirilmesinden sonra, bu yöntemler hakkındaki soruları cevaplandı, preanestezik vizit sonrası standart anestezi onam belgesi okutuldu ve hastalara poliklinikten ayrılmadan çoktan seçmeli sorulardan oluşan test uygulandı.Bulgular: Grup II’ de hastaların bilgi düzeylerinde artış daha fazlaydı (p<0,05). Yine grup II hastaların anestezi korkusu azalmış ve bilgi düzeyine paralel olarak anestezi tercihlerinde değişim meydana gelmiştir (p<0,05). Ayrıca hastaların onam belgesi okuma alışkanlıkları artmıştır (p<0,05). Sonuç: Bu çalışma, video destekli poliklinik hizmetinin hastaların bilgi düzeylerinin arttırdığını, anestezi korkularının giderildiğini ve hastaların anestezi tipi seçimlerine ve aydınlatılmış onam belgesine daha bilinçli yaklaştığını göstermiştir.

Read full abstract
Open Access
Revisiting the EAU Paediatric Urology Guideline Risk Grouping On Vesicoureteral Reflux: Shall We Challenge Ourselves?

Objective : To challenge retrospectively the treatment outcomes of vesicoureteral reflux (VUR) management according to new EAU Paediatric Urology Guideline Risk Grouping on VUR. Methods: The records of the patients who received medical and/or surgical treatment between 2009-2012 due to VUR were reviewed. History, demographic variables, diagnostic features (presence of renal scar, grade of reflux, laterality), clinical course, causes of failure, secondary intervention type and follow-up variables were analyzed. The patients were classified as low, moderate and high-risk groups according to EAU paediatric urology guideline. Treatment failure is defined as new urinary tract infection and presence of new renal scar during follow-up. Results: A total of 157 patients with 232 renal units (RU) were treated due to VUR. 33(71.7%) of 46RU’s were treated with sub-ureteric injection and 18(39.1%) unsuccessful RU’s were treated with re-injection in low risk group. Only 2(11.1%) re-injected RU’s had postoperative UTI and/or new renal scar at follow-up. In moderate risk group, 54 and 7 of 61 unsuccessful RU’s were treated with re-injection and ureteral re-implantation, respectively. 4(7.4%) of 54 had postoperative UTI and/or new renal scar at follow-up. In high-risk group, 13 and 12 of 25 unsuccessful RU’s treated with re-injection and ureteral re-implantation, respectively. Conclusion: We detected over treatment in low risk group. Success of the surgical correction was evident in moderate and high-risk group. The surgeon should be more pursuer in low risk and more invasive in moderate and high-risk group.

Read full abstract
Open Access
KRONİK OTİTİS MEDİA CERRAHİSİNDE GREFT BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER / FACTORS INFLUENCING GRAFT SUCCESS IN CHRONIC OTITIS MEDIA SURGERY

OZET: Bu calismada, kronik otitis media sebebiyle opere edilen hastalarda, greft basarisini etkileyen faktorler arastirilmistir. Calismamizda 1999-2001 yillari arasinda opere edilmis 126 vakanin 137 kulagi prospektif olarak incelenmistir. Ortalama takip sureleri 15 ay olarak belirlenmistir. Vakalar kendi aralarinda preoperatif otoskopi ve intraoperatif bulgularina gore 5 gruba ayrilmistir. Kronik otitis media tipleri arasinda cerrahi sonuclarinda, isitme ve morfoloji acisindan basari farki bulunamamistir. Preoperatif isitme duzeyinin, postoperatif isitme kazancini etkiledigi belirlenmistir. Hastalardaki kemikcik harabiyetinin postoperatif isitmeyi olumsuz etkiledigi, kullanilan isitme rekonstruksiyonu yontemleri arasinda fark olmadigi belirlenmistir. Kullanilan cerrahi tekniklerden acik teknigin, isitme sonuclarini olumsuz etkiledigi gosterilmistir. Orta kulak mukozasinin isitme sonuclarina etkisi yoktur. Orta kulak mukozasi odemli ve islak olanlarda, greft basarisi daha dusuktur. Kulak zari perforasyonu olan vakalarda perforasyon yerinin greft basarisinda etkisi oldugu gorulmustur. Mastoidektominin ve aditus ve antrum arasindaki gecisinin greft basarisinda etkisiz oldugu belirlenmistir, Mastoidektominin secilmis vakalara uygulanmasi gerektigi dusunulmustur. Sonuc olarak, kronik otitis mediada cerrahi basariyi etkileyen pek cok faktor vardir. Bu faktorler dikkatlice incelenip, daha iyi cerrahi basariya ulasmak icin, her hastanin ozellikleri degerlendirilmelidir. ANAHTAR KELIMELER: otitis media, otit, timpanik membran perforasyonu, greftler, isitme. FACTORS INFLUENCING GRAFT SUCCESS IN CHRONIC OTITIS MEDIA SURGERY ABSTRACT: In this study, factors affecting the graft success was investigated in patients who were operated due to chronic otitis media. In this study, 137 ears of 126 patients who were operated due to chronic otitis media between 1999-2001 were evaluated prospectively. The mean follow up period was 15 months. The patiens were classified to five groups according to the preoperative otoscopic examination. The postoperative assessment of hearing level showed that there was no significant difference between groups with regard to hearing gain. The ossicular chain erosion decreased the hearing gain in all groups and there was no significant relationship between the hearing gain and ossicular reconstruction method. The patients who underwent canal wall down procedure had poor hearing level in postoperative period. Although the properties of middle ear mucosa had no effect on hearing gain. The graft take rate was lower if the middle ear mucosa was edematous and wet. The site of the tympanic membrane perforation was one of the factors influencing the graft take rate. The graft take rate was found to be independent of cortical mastoidectomy and a functional aditus ad antrum. As a conclusion, in chronic otitis media surgery there are many factors which can effect the success rate of the operation. An otologic surgeon should consider all these factors and should evaluate every patient’s features to achieve better surgical success. KEYWORDS: otitis media, otitis, tympanic membrane perforation, grafts, hearing.

Read full abstract
Open Access
Comparison of short-term effects of rigid tape and night splint on pain and function in patient with carpal tunnel syndrome: a randomized clinical trial

The aim of this study was to compare the short-term effects of rigid taping and night splinting in addition to classical physiotherapy and rehabilitation modalities of conservative treatment, on symptoms of patients with Carpal Tunnel Syndrome. The study included 30 patients (mean age: 46.2years) diagnosed as moderately severe Carpal Tunnel Syndrome, according to the electroneuromyographic findings. In addition to classical physiotherapy and rehabilitation modalities night splint was applied to a group of patients and rigid taping to other one for 21 sessions. Patients were evaluated by the same physiotherapist both before and after treatments, in regards to pain, paresthesia and function, using Symptom and Functional Scales of Boston Questionnaire, and 100 mm visual analogue scale. Demographic data were similar in each group. At the end of treatments, both groups showed significant improvements in Boston Questionnaire and visual analog scale scores, compared with baseline (p<0.05). In inter-group comparisons, rigid taping group showed more improvement in Boston Questionnaire and visual analog scale scores compared with night splinting group (p<0.05). In this study, both physical therapy and rehabilitation modalities, were found to be effective in decreasing pain and improving function in patients with carpal tunnel syndrome. However, it was concluded that, rigid taping around the wrist is more effective than night splinting in decreasing symptoms of carpal tunnel syndrome.

Read full abstract
Open Access