Sort by
Kent Parklarında Kullanılan Odunsu Peyzaj Bitkileri Üzerine Etnobotanik Bir Araştırma

Kentsel açık yeşil alan tasarımının vazgeçilmez elemanlarından biri olan bitkilerin çeşitli ekosistem hizmetlerini sağlama potansiyelleri vardır. Sahip oldukları görsel ve fonksiyonel özellikleri ile bitkiler; etkili tasarımlar yaratmak için kullanılırlar. Geçmişten günümüze insanlar ilaç, gıda, yakacak ve eşya yapımı gibi birçok farklı amaçlarla bitkilerden yararlanmaktadır. Bu bağlamda; insanların bitkiler ile ilişkisini ifade eden “etnobotanik” terimi; ekonomik, ekolojik ve kültürel bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Kent peyzajında gördüğümüz ve tanıdığımız birçok bitkinin etnobotanik kullanımı mevcut olup, bu bitkiler genellikle yöreye ve bölgeye özgü bitkiler olarak sürdürülebilirlik açısından oldukça önemlidirler. Bu amaçla, geçmişten günümüze birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Bursa ilinde yer alan dört kent parkında mevcut odunsu bitkiler çalışmanın ana materyali olarak belirlenmiştir. Çalışma kapsamında bu bitkilerin etnobotanik kullanımları irdelenmiştir. Sonuç olarak kent parklarında tespit edilen 117 taksonun etnobotanik kullanımlarının olduğu görülmüştür. Bu bitki taksonlarının özellikle tıbbi (% 89.74) ve gıda amaçlı (%70) kullanımlarının yaygın olduğu tespit edilmiştir. Kent parklarında kullanılan taksonların etnobotanik potansiyelinin yüksek olduğu göz önüne alındığında bu bitkilerin tanıtılması ve farkındalık yaratılması gerekli olmakla birlikte, sürdürülebilir tasarımların oluşturulmasına da katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Aynı zamanda etnobotanik kullanıma sahip bitkilerin kentsel yeşil alanlarda kullanımının yaygınlaştırılması, bu kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılmasında önemli katkılar sağlayacaktır.

Open Access
Relevant
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE GÖÇMENLERE YÖNELİK OLUMSUZ TUTUMUN, EMPATİ VE GELECEK KAYGISI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu araştırmada, üniversite öğrencilerinde göçmenlere yönelik olumsuz tutum yan etkilerinin incelenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda, gelecek kaygısı ve empatinin göçmenlere yönelik olumsuz tutumu nasıl etkilediği araştırılmıştır. Araştırma nicel yöntemler kullanılarak yapılmıştır. Kartopu örnekleme yöntemi kullanılarak, 656 üniversite öğrencisine ulaşılmıştır. Araştırmada, Üniversite Öğrencileri İçin Gelecek Kaygısı Ölçeği, Göçmenlere Yönelik Olumsuz Tutum Ölçeği ve Toronto Empati Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeklerden elde edilen veriler, çok boyutlu regresyon analizi ile analiz edilmiştir. Elde edilen veriler doğrultusunda, Toronto Empati Ölçeği’nden alınan puanlar ile Göçmenlere Yönelik Olumsuz Tutum Ölçeği’nden alınan puanlar arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Göçmenlere Yönelik Olumsuz Tutum Ölçeği’nden alınan puanlar ile Gelecek Kaygısı Ölçeği’nden alınan puanlar arasında ise pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Regresyon analizi için empati, gelecek kaygısı, cinsiyet, eğitim durumu ve göçmenlerin ülkemizdeki istihdama negatif yönde katkı yaptığı düşüncesi gibi değişkenlerden oluşan değişkenlerinden oluşan bir model kurulmuştur. Yapılan analiz sonucunda, modelin anlamlı sonuçlar verdiği görülmüştür. Bu bağlamda, katılımcıların eğitim düzeyi ve empatik tutumları arttıkça göçmenlere yönelik olumsuz tutumları azalma göstermektedir. Katılımcıların gelecek kaygıları arttıkça ve göçmenlerin ülkemizdeki istihdama negatif katkı sağladığı düşüncesi arttıkça göçmenlere yönelik olumsuz tutum artış göstermektedir. Sonuçlar cinsiyete göre anlamlı şekilde farklılaşmaktadır. Kadınların göçmenlere yönelik daha az olumsuz tutumlar içerisinde olduğu görülmüştür. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, göçmenlere yönelik olumsuz tutumun azaltılması için empatik becerilere ve göç konusunda daha fazla yer veren müfredat programlarına ihtiyaç duyulduğu düşünülmektedir. Katılımcıların gelecek kaygıları, yalnızca içsel bir süreçten değil, sosyal ve politik etkenlerden de etkilendiği ve makro değişkenlere müdahale edilebilmesinin zorluğu değerlendirildiğinde, katılımcıların kaygı, korku gibi içsel uyaranlarla birlikte yaşamlarına devam edebilmelerini sağlayacak beceriler edinmeleri, göçmenlere yönelik olumsuz tutumu azaltıcı bir etki doğurabilir.

Open Access
Relevant
The Importance of Animal Proteins for Human Nutrition

Proteins, essential compounds containing carbon, hydrogen, oxygen, and nitrogen, are synthesized through peptide bonds between amino acids. Recognized in the 18th century, proteins’ significance in nutrition and biology was established by early hypotheses from scientists like Gerhardus Johannes Mulder and Berzelius. Proteins consist of 20 amino acids, categorized into essential and non-essential. Non-essential amino acids, such as glutamine, glycine, and cysteine, are synthesized by the body and support crucial functions like cell growth and metabolism. Essential amino acids, including phenylalanine, threonine, and branched-chain amino acids (BCAAs), must be obtained from the diet and are vital for protein synthesis. BCAAs are significant in muscle metabolism and have shown health benefits in studies, including muscle mass preservation and mental health improvement. Projected global population growth to 9.7 billion by 2050 emphasizes the need for diverse protein sources. High-quality animal proteins, like those from eggs, meat, milk, and fish, are efficiently converted into body proteins. Plant proteins, though slightly less digestible, remain essential for sustainable nutrition. Protein quality is assessed using methods like the Protein Digestibility-Corrected Amino Acid Score (PDCAAS) and the newer Digestible Indispensable Amino Acid Score (DIAAS). Despite DIAAS being more accurate, PDCAAS is still widely used due to data limitations. Surveys in Türkiye show higher protein intake in males compared to females. The Recommended Dietary Allowance (RDA) for protein is 0.8 g/kg of body weight, with variations across age and gender. Ensuring adequate protein intake is critical for health, as shown by varying nutritional statuses, especially in older populations, underscoring the importance of diverse protein sources.

Relevant
Impact of HLA-B51 on Uveitis and Retinal Vasculitis: Data from the AIDA International Network Registries on Ocular Inflammatory Disorders

ABSTRACT Purpose The clinical relevance of human leukocyte antigen (HLA) subtypes such as HLA-B51 on Behçet’s disease (BD)-related uveitis and non-infectious uveitis (NIU) unrelated to BD remains largely unknown. Methods Data were prospectively collected from the International AIDA Network Registry for BD and for NIU. We assessed differences between groups (NIU unrelated to BD and positive for HLA-B51, BD-related uveitis positive for HLA-B51 and BD-related uveitis negative for HLA-B51) in terms of long-term ocular complications, visual acuity (VA) measured by best corrected visual acuity (BCVA), anatomical pattern, occurrence of retinal vasculitis (RV) and macular edema over time. Results Records of 213 patients (341 eyes) were analyzed. No differences in complications were observed (p = 0.465). With regard to VA, a significant difference was detected in median BCVA (p = 0.046), which was not maintained after Bonferroni correction (p = 0.060). RV was significantly more prevalent in NIU-affected patients who tested positive for HLA-B51, irrespective of the systemic diagnosis of BD (p = 0.025). No differences emerged in the occurrence of macular edema (p = 0.99). Conclusions Patients with NIU testing positive for HLA-B51 exhibit an increased likelihood of RV throughout disease course, irrespective of a systemic diagnosis of BD. The rate of complications as well as VA are comparable between NIU cases unrelated to BD testing positive for HLA-B51 and uveitis associated with BD. Therefore, it is advisable to perform the HLA-B typing in patients with NIU or retinal vasculitis, even in the absence of typical BD features.

Open Access
Relevant
Investigation of the Resilience, Self-Efficacy, and Perceived Social Support of Gifted Students

Introduction: This research aimed to analyze the levels of psychological resilience in terms of different variables, self-efficacy, and perceived social support among gifted students, investigate the relationships between these variables, and examine the predictive power of self-efficacy and perceived social support on psychological resilience. Method: The study involved 232 gifted middle school students from six different Science and Art Centers in Turkey. Participants completed the Demographic Information Form, Child and Adolescence Resilience Scale, Self-Efficacy Scale for Children, and Social Support Evaluation Scale for Children and Adolescents. Findings: The findings revealed significant differences in psychological resilience scores based on gender, grade, and participation in social/sportive activities. Positive relationships were observed among psychological resilience, emotional self-efficacy, academic self-efficacy, social self-efficacy, total self-efficacy, perceived social support from family, peers, and teachers, and total perceived social support. Self-efficacy and perceived social support were identified as significant predictors of psychological resilience in gifted students. Discussion: Enhancing the levels of self-efficacy and perceived social support, as well as promoting participation in social/sportive activities, can contribute to the psychological resilience of gifted students. There is a positive relationship between self-efficacy, perceived social support, and psychological resilience in gifted students. As the levels of self-efficacy and perceived social support increase, the psychological resilience of gifted students also increases.

Open Access
Relevant