Kütüphanelerde Satın Alma Süreci Sorunları: İptal Edilen İhaleler Üzerine Bir Değerlendirme
Kütüphanelerin yönetim sürecinde; bütçe, personel, kullanıcı, derme ve mekân olarak belirlenmiş beş temel unsurun uyum içinde yönetilerek ihtiyaçların giderilmesine çalışılmaktadır. Bu bağlamda kütüphaneler, sıklıkla ihale işlemleri gerçekleştirmektedir. Ancak ihaleler, uzun ve yoğun bürokratik işlemlerin ardından çeşitli nedenlerle iptal edilebilmektedir. İptal edilen ihaleler, tamamen yeni bir ihale hazırlık sürecinin başlaması, zaman kaybı, iş yükü ve ihtiyacın giderilememesi anlamına gelmektedir. Bu çalışmanın amacı, idare tarafından kütüphaneler için yapılan ve iptal edilmiş olan ihalelerin iptal nedenlerini belirleyerek, ihale süreçlerinde yaşanan sorunları ortaya koymak ve ihale süreçlerinin iyileştirilmesi konusunda kütüphane yöneticilerine, uygulayıcılara ve düzenleyicilere öneriler sunmaktır. Bu amaçla Elektronik Kamu Alım Platformu (EKAP)’nda yer alan, 2010-2024 (Haziran) tarihleri arasında kütüphaneler için yapılan ve iptal edilen ihalelerin içerik analizi yöntemi ile değerlendirmesi yapılmıştır. Araştırma sonuçları göstermektedir ki, ihalelerin iptal nedenlerinin başında sırasıyla; ihaleye teklif veren istekli çıkmaması, verilen tekliflerin yaklaşık maliyetin üzerinde olması ve ihaleye geçerli teklif veren istekli çıkmaması gelmektedir. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne (KYGM) bağlı kütüphaneler, belediye kütüphaneleri ve üniversite kütüphanelerinin iptal edilen ihale konuları sıralamasında inşaat ve bina işlemleri gelmektedir. Okul kütüphanelerinde ise mobilya ve tefrişat konuları öne çıkmaktadır. İhale iptalinin en sık gerçekleştiği yıllar, 2021, 2022 ve 2023 yıllarıdır. İptal nedenlerinin, mali krizler ve kütüphanelerin yetersiz bütçeleri gibi ekonomik nedenlerin yanında, personelin karmaşık ihale süreçleri hakkında bilgi ve deneyim eksikliğinden kaynaklanmış olabileceği değerlendirilmektedir. Kriz dönemlerinde ise planlamaların, ihale iptal riskleri dikkate alınarak proaktif bir yaklaşımla ele alınması önerilmektedir.
- Research Article
1
- 10.21076/vizyoner.1146306
- May 25, 2023
- Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi
Bilgi ve iletişim teknolojileri alanında yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm dalgası mobil teknolojileri hiç olmadığı kadar ön plana çıkarmıştır. Diğer teknolojik cihazlara kıyasla daha yüksek sahiplik oranı olan mobil cihazlar; vatandaşlar ve yerel yönetimler arasında, özellikle milenyum sonrasındaki dönemde, çağrı merkezleri, anlık mesajlaşma uygulamaları ve mobil uygulamalar gibi yeni iletişim kanalları açmıştır. Küresel ölçekteki erişim ve kullanım oranları göz önünde bulundurulduğunda mobil teknolojiler, çok sayıda vatandaşa/müşteriye erişme konusunda ciddi bir fırsat sunmaktadır. Kamu sektöründe daha düşük maliyetlerle daha iyi hizmet sunumu, verimlilik, hesap verebilirlik, şeffaflık, duyarlılık, yanıt verebilirlik ve geri bildirim ilkeleri çerçevesinde kurumsal kapasite sağlanması gibi avantajları olan M-Devlet ve M-Belediye çalışmaları günümüzde yeni bir demokratikleşme dalgasına neden olmaktadır. Bu çalışma ile kurumsal ve finansal açıdan görece güçlü olduğu düşünülen büyükşehir belediyelerinin mobil teknolojileri kullanım tarz ve düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, Türkiye’deki büyükşehir belediyelerinin bir M-Devlet ya da M-Belediyecilik aracı olarak kullandıkları anlık mesajlaşma uygulamaları, çağrı merkezleri üzerinden sundukları mobil hizmetler ve çok çeşitli başlıklarda geliştirdikleri mobil uygulamalar web hasadı yöntemi ile incelenmiştir. Sonuç olarak, mobil uygulama ve çağrı merkezi hizmetlerinin büyükşehir belediyelerince aktif olarak kullanıldığı ancak genel olarak anlık mesajlaşma programlarının (WhatsApp ve Telegram) çok aktif ve verimli olarak kullanılmadığı saptanmıştır.
- Research Article
- 10.37879/hoyuk.2024.2.015
- Nov 1, 2024
- Höyük
Oylum Höyük’te, son yıllarda Kuzeybatı Alan’da yürütülen kazı çalışmalarında Orta Tunç Çağı I’e tarihlenen büyük bir saray yapısı açığa çıkarılmıştır. Bir yangın tahribatı ile son bulan yapıda, yangın sırasında ölen iki kadına ait iskelet ile kırılmış ve alt kısımları eksik kaplar bulunmuş olup bunlar bir saldırı ve yağmalamaya işaret etmektedir. Mekânlar içinde açığa çıkan ocaklar, kil sekiler üzerindeki öğütme taşları ve depolama kaplarına ait parçalar, sarayın açığa çıkartılan bölümünün mutfak, depo, kiler ve işliklerden oluştuğunu göstermektedir. Yaklaşık 1050 m2 ’lik bölümü açığa çıkarılan anıtsal yapının kalın duvarları kerpiçle inşa edilmiştir. Batısında bir avlu, doğusunda ise kerpiç bir teras bulunan sarayın dikdörtgen planlı ana bölümü iki aks üzerinde yer alan mekân dizilerinden oluşmaktadır. Çok katlı olan Oylum Höyük Sarayı’nın mimari açıdan en yakın benzerleri Tilmen Höyük OTÇ Sarayı, Alalah Yarimlim Sarayı ve Tell Mardikh Batı Sarayı’dır (Fig. 4a-d). Bir avlu kanadı boyunca uzanan mekân dizilerinden oluşan çok katlı saray planı, avlular çevresine yerleştirilmiş mekânlardan oluşan geleneksel Suriye ve Mezopotamya saray planlarından farklıdır. Plan anlayışı dışında, kalın kerpiç duvarlar, çok katlı olduklarını gösteren merdiven odaları, ahşap sütun ve sütun altlıkları kullanımı Oylum Höyük OTÇ I Sarayı, Tilmen Höyük OTÇ Sarayı ve Alalah Yarimlim Sarayı’nın ortak özelliklerdir. MÖ 2. binyılın başlarında ortaya çıkan bu mimari gelenek, Suriye saray mimarisinde Doğu Akdeniz’in özellikle kuzey kesimine özgü yeni bir anlayışı ortaya koymaktadır.
- Research Article
- 10.21492/inuhfd.1643257
- Apr 21, 2025
- İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Roma’da bir bürokratik yapının varlığından ancak Principatus dönemi itibariyle söz edilebilir. Bu, ilk imparator Augustus’un temellerini attığı bir yapıdır. İmparator Augustus, Cumhuriyet Dönemi’nden kalan magistra’lıkların görev tanımlarına yeni bir düzen vermiş, yeni bir memuriyet sistemi ve memurluk makamları kurmuştur. Bu kapsamda özellikle consilium princips, praefectus’lar ve imparatorluğa bağlı bürolar öne çıkmış, dönemin hukukçularının bu memuriyetlerde görevlendirildikleri görülmüştür. İmparator Hadrianus Dönemi’ne dek, yaklaşık olarak 144 yıl boyunca Augustus’un kurduğu sistem büyük bir değişim göstermemiş ancak gelişmiştir. İmparator Hadrianus ise bu sistemde önemli değişiklikler ve yenilikler yapmış, sisteme ileri bir yön vermiştir. İmparator Hadrianus Dönemi’nden İmparator Severus Alexander Dönemi sonuna dek devlet memurlukları oldukça gelişmiş, hukukçuların bu memurluklardaki etkinliği artmıştır. Böylece Klasik Dönem hukukçularının bürokratik yapı içindeki varlıkları Roma İmparatorluğu’nun hukukî ve idarî alanlarında önemli derecede etkili olmuştur. Hadrianus Dönemi’ne dek bürokraside yer alan hukukçuların Roma hukukunun gelişiminde oynadıkları önemli rol, Cumhuriyet Dönemi’nden Geç Principatus Dönemi denebilecek İmparator Hadrianus Dönemi’ni de içine alan zamana ait hukukun “hukukçuların hukuku” olarak tanımlanmasına yol almıştır.
- Book Chapter
- 10.58830/ozgur.pub245.c1067
- Sep 27, 2023
Günümüzde finans sektörü Bitcoin ve Ethereum gibi kripto paralar öncülüğünde, blokzincir teknolojisi ve akıllı sözleşmelerin sunduğu fırsatlarla tamamen yeni bir döneme girmiştir. Bu yeni dönemde, dağıtık bir yapıya sahip olan ve güvenli, şeffaf ve değiştirilemez bir kayıt sistemi sunan blokzincir teknolojisinin finans sektörüne getirdiği en önemli yeniliklerden biri, DeFi olarak adlandırılan merkeziyetsiz finans uygulamalarıdır. DeFi, geleneksel finans sistemini dönüştüren, merkezi otoritelerin yerini alacak şekilde işleyen bir sistemi olanaklı hâle getiren ve temelinde daha açık ve erişilebilir bir finansal sistem oluşturmak için blokzincir teknolojisinden yararlanan bir ekosistem olarak kabul görmeye başlamıştır. DeFi uygulamaları ile bankalar veya çeşitli finansal aracı kurumlara ihtiyaç duymadan şeffaf ve güvenli işlemlerin yapılabilmesi hedeflenmektedir. Merkeziyetsizlik sayesinde, kullanıcıların varlıkları üzerinde tam kontrole sahip olmaları sağlanmakta ve merkezi otoritelere olan bağımlılıkları azalmaktadır. Fakat her ne kadar DeFi ekosisteminin, merkeziyetsizlik ve aracı kurum olmadan işlem yapılması gibi avantajları olsa da sistematik ve sistematik olmayan çeşitli riskler (örneğin, yönetmelik, tüketici, teknoloji ve operasyonel gibi) de ekosistem bünyesinde bulunmaktadır. Bu riskler kullanıcıları yatırım kaybı ile karşı karşıya bırakmaktadır. Sistemin içerisinde yer alan temel teknolojinin anlaşılması ve güçlü güvenlik önlemlerinin alınması ile kullanıcılar bu potansiyel tehlikeleri azaltabilmektedir. DeFi kullanıcılarının bu olası risklerin farkında olarak yeni platformlara dâhil olmaları ve yatırımlarında daha dikkatli davranmaları gerekmektedir. Sonuç olarak, merkeziyetsiz finansın getirmiş olduğu yenilikçi özelliklerin daha fazla tanınması ve sistem içerisinde yer alan potansiyel risklerin azaltılmasıyla birlikte daha hızlı, daha ucuz ve daha erişilebilir finansal hizmetlerin sunulması ve DeFi ekosisteminin gelecekte daha fazla yaygınlaşması muhtemeldir.
- Research Article
- 10.58852/dicd.1365095
- Jan 3, 2024
- Dicle İlahiyat Dergisi
Modern Arap edebiyatına yeni bir tür olarak Mısır üzerinden giren kısa öykü, önce burada ardından diğer Arap ülkelerinde benimsenerek ilk örneklerini vermiştir. Kısa öyküden çok daha geç bir zamanda yine Mısır’la birlikte Arap dünyasıyla buluşan (modern anlamda) çocuk edebiyatı önce şiir ve hikâye türünden eserler vermiş, daha sonra kısa öyküde de gelişmiştir. Kimi yazarlar çocuk edebiyatına kısa öyküyle giriş yapmış ve yaptıkları çalışmalarla öne çıkmışlardır. Günümüz Arap edebiyatında bu yönüyle öne çıkan yazarlardan biri de Suriyeli yazar Nureddîn el-Hâşimî’dir. Bu çalışmada Arap çocuk edebiyatına çok sayıda çalışmasıyla katkıda bulunan Suriyeli yazar Nureddîn el-Hâşimî’nin hayatı ve eserleri ele alınmıştır. Yazarın yayınlanmış altı öykü koleksiyonundan biri olan “Yevme Bekâ eş-Şeytân/يوم بكى الشيطان” adlı öykü kitabı da bu çalışma çerçevesinde içerik bakımından incelenmiştir. Kitapta yer alan yirmi üç öykü ismen, bunlar arasından on beş öykü detaylı olarak tanıtılmıştır. Ayrıca kitabın ilk öyküsü olan “Sürâh/صراخ” ve on beşinci sırada yer alan “Decâcu’l-Vezîr /دجاج الوزير” adlı kısa öyküsü edebî yönüyle ele alınmış, öykünün hem özetine hem çevirisine yer verilmiştir.
- Research Article
2
- 10.1501/andl_0000000363
- Jan 1, 2009
- Anadolu (Anatolia)
Bu çalışma Antik Troas Bölgesi’nde Apollon Smintheus kutsal alanında 2006 yılında gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda ele geçen bir mermer kap parçasını üretim tekniği açısından incelemeyi amaçlar. Hellenistik ve Roma dönemlerinde çok yaygın olarak kullanılan üç çıkıntı tutamak ve bir akıtacağa sahip bir mermer kaba ait olan bu parçanın üretim artığını veya bitmemiş bir örneği temsil ettiği anlaşılmaktadır. Bu tür mermer kapların Hellenistik ve Roma dönemlerinde kozmetik amaçlarıyla toz boyayı yağla karıştırmada kullanıldığı ve özelikle mezarlarda ölü hediyesi olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. Bu tür kapların daha önce nasıl üretildiği konusunda arkeolojik bilgilerimizin az olduğu göz önüne alındığında bitmemiş bu örneğin üzerinde yer alan ölçüm veya matematiksel oranlamaları gösteren pergel izlerinin ele geçmesi dönem arkeolojisi için yeni bir katkı sayılabilir This study examines a fragment of a distinctive shallow marble bowl of ledge-lug type identified at the sanctuary of Apollo Smintheus during the archeological excavations undertaken in 2006. The surface of the fragment interestingly bears incised traces showing the use of ruler and compass. This fragment with tool marks is important because it illuminates us on the stages of production of such vessels. This type of bowl was a characteristic feature of Hellenistic and Roman periods. Such marble bowls with three ledge lugs and one spout were often used to crush pigment in antiquity. The frequent recovery of such shallow marble bowls in mortuary contexts seems to indicate that they were also deposited in burials to accompany their owners. In light of minimal number of evidence about the production of such marble bowls, it is hoped that this specimen from Smintheion will enhance our understanding of the tools used and techniques adopted in their production.
- Research Article
- 10.32955/neujna202591904
- Apr 11, 2025
- Yakın Mimarlık Dergisi
Kristof Kolomb’un 1492’de Amerika’yı keşfi, sömürgeciliğin yayılmasına zemin hazırlayarak dünya siyasi tarihinde yeni bir çağ açmıştır. Sömürgeci devletler, finansal ve teknolojik üstünlükleriyle sömürülen bölgeleri kontrol altına alarak ekonomik kazanç sağlamıştır. Avrupa’dan başlayıp dünyaya yayılan sömürgecilik, kapitalizmin doğuşuyla paralel ilerlemiş ve emperyalizmin en yüksek aşamasına ulaşmıştır. Mimaride kolonyalizm genel anlamda yeni bir sentez mimari oluşturmuştur. Bu makale kapsamında incelenen Cezayir örneğinde ilk olarak işgal/fetih durumunun 1830 yılında başlayıp 1962 yılında kadar devam etmesiyle oluşan yeni bir ‘’Sömürge mimarisi’’ karşımıza çıkar. Cezayir’in kendine özgü tarihsel olarak ortaya çıkan kültürel mirasında geleneksel kültürün damgasını taşıyan somut mimari ürünler Fransa’nın işgaliyle birlikte büyük ölçüde zarar görmüş beraberinde eserlerin yok edilmesiyle Cezayir somut mimari kültürün köksüzleştirilerek yerine Fransız üslubundan yeni yapılar inşa edilerek Cezayir kültürü asimilasyona tabi tutulmuşdur. Cezayir’in başkenti Cezayir kentinde yer alan en eski yerleşim yeri olarak bilinen Kasbah yerleşim yerinde yer alıp sembolik bir yapı olma özelliği taşıyan tarihi Keçiova Camisi sömürge dönemi boyunca ilk etkilenen yapı olmuş, değişim ve dönüşüm sürecinin sonunda yıkılıp yerine yeni bir Katolik katedrali inşasıyla ile yerel kültürün en eski temsil yapısının ortadan kaldırılması gerçekleştirilmiştir. Bu değişim-dönüşüm, yıkılıp-yeniden yapılma süreci sonunda başlangıçta kentin en eski camisi iken sonra katedral inşası, yeni bir dini yapı kimliği kazanan yapı Cezayir’in bağımsızlık kazanmasıyla birlikte yeniden camiye dönüştürülmüştür. Bu makalede bu süreç Cezayir kentinin sömürge dönemi genel dönüşümü kapsamında incelenmiş, ülkenin bağımsızlığını (1962) kazanması sonrası bağımsızlığın simgesi haline gelen yapının tekrar camiye dönüştürülme süreci üzerinde durulmuştur.
- Research Article
- 10.58634/felsefedunyasi.1122722
- Dec 15, 2023
- Felsefe Dünyası
Düşünce deneylerinden beklenen şeylerden biri de mevcut bilgimizi test etmesi ya da bilgimizi artırmasıdır. Ancak adından da kolayca anlaşılacağı gibi, yalnızca düşüncede yürütülen böyle bir deney, örneğin bize ne şekilde yeni bir bilgi sağlayabilir? Bu zamana kadar söz konusu soruya, bilim felsefesi literatüründe, başlıca beş temel yanıt verilmiştir. Bu makalede, tüm bu yaklaşımların -Platoncu yaklaşım hariç- ortak bir varsayımını ele alacağım. Bu varsayıma göre düşünce deneylerinin tüm yönlerini açıklayabilecek kapsayıcı bir teori bulunmaktadır. Düşünce deneylerinin doğasına ilişkin bu tekçi varsayım, en azından iki yönden oldukça sorunlu görünmektedir. İlk olarak, belirli bir düşünce deneyinin tek bir yaklaşımla açıklanamayan yönleri bulunmaktadır. İkincisi, şimdiye kadar önerilen yaklaşımlar tüm düşünce deneylerini açıklayamamaktadır. Bu iddiaları temellendirmek ve bahsedilen yaklaşımların eksikliklerini belirtmek için Galileo’nun ve Darwin’in öne sürdüğü düşünce deneyi örneklerini ele alacağım. Son olarak çoğulcu bir yaklaşımın düşünce deneylerinin doğasını açıklamada çok daha uygun bir çerçeve sağladığını öne süreceğim.
- Research Article
1
- 10.47107/inifedergi.1330907
- Nov 14, 2023
- İNİF E - Dergi
Yalan/yanlış bilgilere inanma eğilimi ve bunların belli bir zaman sonra da gerçek olarak kabul edilmesi şeklinde tanımlanabilecek olan komplo teorileri, modern zamanların en büyük sosyo-politik sorunlarından birini oluşturmaktadır. Öyle ki bu durum hakikatin yitimi kadar, hakikatin ortaya çıkması halinde bile ona inanma eğilimini dahi zedeleyebilmektedir. Bu perspektiften hareketle yapılan bu çalışmada; Türk kültürü özelinde yaygın olarak kabul edilen komplo teorilerinin keşfedilmesi hedeflenmiştir. Araştırmada 18 yaş ve üstü bireylerin komplo teorilerine yönelik inanma eğilimleri, Brotherton ve arkadaşları (2013) tarafından geliştirilen “Genel Komplo Teorilerine İnanma Ölçeği” üzerinden Türkçeye uyarlanması ve geçerlik ve güvenirlik çalışmasının yapılması amaçlanmıştır. Nicel yöntemle yapılan bu çalışmada, basit tesadüfi örneklem tekniğiyle ulaşılan 549 kişiden online anket verisi toplanmıştır. Yapılan analizler sonucunda orijinal ölçekte yer alan bir faktör yükü dışındaki (kişisel refah) faktör yapılarının, Türk kültürü özelinde de gözlendiği ortaya çıkmıştır. Dahası orijinal ölçekte yer alan 55 maddelik komplo teorileri, Türk kültüründe 19’a düşmüştür. Bu durum Hofstede’nin kültürel boyut teorisi çerçevesiyle ilişkilendirilmiştir. Yapılan çalışmanın literatür taramasında komplo teorilerine yönelik Türkçe ölçeklerin KOVİD-19 ile ilişkili bir biçimde alana kazandırıldığı saptanmıştır. Bunun dışında yer alan çalışmalarınsa ölçek uyarlama süreçlerine riayet edilmeden salt anlamda maddelerin Türkçeye çevirilerek yapıldığı gözlemlenmiştir. Çalışma bu yönüyle alanyazında yer alan komplo teorileri çalışmalarından farklılaşmaktadır. Öte yandan araştırmada bireylerin karakterlerinin komplo teorilerine inanmada belirleyici olmadığı fakat cinsiyet, politik kimlik ve haber alma kanallarındaki farklılıkların komplo teorilerine inanmada öne çıktığı görülmüştür. Araştırma; Türk akademisine yeni bir ölçeğin kazandırmanın yanı sıra, son yıllarda ülkemizde gerek politika gerekse gündelik yaşamda çokça dillendirilen dezenformasyon, misenformasyon ve post-truth söylemlere olan ilişkisi noktasında da öne çıkmaktadır.
- Research Article
- 10.51969/klusbmyo.1357373
- Dec 31, 2023
- Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi
Boşanma, eşlerin yeni bir evlenme yapacak biçimde ayrılması ve hukuki bir karar ile evliliklerini tam anlamıyla sonlandırması olarak tanımlanmaktadır. Boşanma, evlilik kadar eski bir kurum olarak nitelendirilmektedir. Belirli bir kültür seviyesine erişmiş ve evlilik halini sosyal bir kurum şeklinde kabul görmüş toplumlar içerisinde boşanma hakkı, birtakım gelenek ve yasalar ile kısıtlanmıştır. Ancak hiçbir şekilde ortadan kaldırılmamıştır. Türk toplumu, dünyanın sağlam ve köklü aile gelenek ve göreneklerine sahip toplumları arasında yer almaktadır. Boşanma nedenleri arasında şah, şöhret, akıl hastalığı, kötü muamele, cana kast, sosyo-ekonomik yetersizlik, zina, terk ve şiddetli geçimsizlik gibi faktörler bulunmaktadır. Bu araştırmada, boşanma sürecinde eşler arasında meydana gelen çatışmaların çözülmesi için çatışma yönetimi ve aile arabuluculuğunun önemini incelemek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda literatür taraması yönteminden yararlanılarak boşanma kavramı, boşanma çatışmaları, boşanma süreci, arabuluculuk gibi birçok konu başlığına yönelik araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Anahtar Kelimeler:
- Research Article
- 10.7456/tojdac.1321576
- Oct 1, 2023
- Turkish Online Journal of Design Art and Communication
HAKEM ATAMASI: YENİ MEDYA, İLETİŞİM ÇALIŞMALARI VE MEDYA TEKNOLOJİLERİ YENİ MEDYA SİSTEMİNDE MEDENİYETİN DÖNÜŞÜMÜ VE “TEKNO-MEDENİYET” İLİŞKİSİ: KÜRESEL TEKNOLOJİ ŞİRKETLERİ ÜZERİNE BİR ANALİZ ÖZ Yeni medya sistemi, geleneksel medyanın yerini alan dijital teknolojilerin gelişimiyle ortaya çıkan etkileşimli bir dönüşümü ifade eder. İnternet, sosyal medya, akıllı telefonlar ve diğer dijital platformlar, haberlere erişim, iletişim, eğlence ve bilgi paylaşımı gibi alanlarda yeni bir ortam yaratmıştır. Bu gelişmeler, kültürel ve toplumsal yapıların değişmesine, medeniyetin dönüşümüne yol açmıştır. Tekno-medeniyet kavramı, teknolojinin medeniyeti nasıl etkilediğini ve medeniyetin teknoloji tarafından şekillendiğini ifade etmektedir. Bu kavram, teknoloji ve medeniyet arasındaki karşılıklı etkileşimi vurgulamaktadır. Küresel teknoloji şirketleri, yeni medya sisteminin oluşumunda ve tekno-medeniyetin gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Küresel teknoloji şirketleri, dijital platformları, sosyal medya ağlarını, arama motorlarını ve diğer teknolojik ürünleri sağlayarak milyarlarca insanın günlük yaşamını etkilemektedir. Bu şirketler, büyük veri analitiği, yapay zeka ve reklamcılık gibi alanlarda teknolojik gelişmeleri kullanarak kullanıcıların davranışlarını izlemekte ve şekillendirmektedir. Bu durum, kültürel değerlerin, iletişim biçimlerinin ve sosyal ilişkilerin değişmesine yol açmaktadır. Çalışmanın amacı, teknolojinin medeniyet üzerindeki baskın rolünün nasıl oluştuğunu ortaya çıkarmaktır. Yöntem, teknoloji alanında faaliyette bulunan şirketlerin oluşturduğu evren üzerinden ilk on sırada yer alan şirketler marka değerleri ilk yirmi sırada yer alan şirketler ise kurumsal yapıları yönünden içerik analizi ile incelenmektedir. Çalışmada 2022 verilerine göre 7,93 milyar insanın 5,74 milyar internet kullanıcısı ve %69 internet kullanımı olduğu saptanmıştır. Dünyada faaliyet gösteren en büyük 861 şirket arasında marka değeri, gelir, çalışan sayısı ve diğer kriterler baz alındığında ilk on sırada yer alan şirketler arasında; ABD’nin 590 şirket, Çin /Hong Kong 351 ve Japonya’nın 196 şirket ile bu alanda ilk üç sırayı paylaşmakta olduğu da anlaşılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yeni Medya, Teknoloji, Medeniyet, Sanal Kimlik, İçerik Analizi. THE TRANSFORMATION OF CIVILIZATION AND THE RELATIONSHIP BETWEEN "TECHNO-CIVILIZATION" IN THE NEW MEDIA SYSTEM: AN ANALYSIS OF GLOBAL TECHNOLOGY COMPANIES ABSTRACT The new media system refers to an interactive transformation brought about by the development of digital technologies that have replaced traditional media. The Internet, social media, smartphones and other digital platforms have created a new environment for access to news, communication, entertainment and information sharing. These developments have led to changes in cultural and social structures and the transformation of civilization. The concept of techno-civilization refers to how technology affects civilization and how civilization is shaped by technology. This concept emphasizes the interplay between technology and civilization. Global technology companies play an important role in the formation of the new media system and the development of techno-civilization. Global technology companies influence the daily lives of billions of people by providing digital platforms, social media networks, search engines and other technological products. These companies monitor and shape users' behavior using technological advances in areas such as big data analytics, artificial intelligence and advertising. This is leading to changes in cultural values, forms of communication and social relations. The purpose of the study is to reveal how the dominant role of technology on civilization is formed. The method, the companies ranked in the top ten in the universe formed by the companies operating in the field of technology, the companies whose brand values are ranked in the top twenty are examined by content analysis in terms of their corporate structures. According to the data of the study, 7.93 billion people have 5.74 billion Internet users and 69% internet usage according to 2022 data. Among the 861 largest companies operating in the world, the companies ranked in the top based on brand value, revenue, number of employees and other criteria are among the companies that are ranked in the top; It is also understood that the USA shares the top three places in this field with 590 companies, China / Hong Kong 351 and Japan 196 companies. Keywords: New Media, Technology, Civilization, Virtual Identity, Content Analysis.
- Research Article
- 10.20322/littera.1222127
- Apr 28, 2023
- Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature
Osmanlı denizciliği, 14. yüzyıl Batı Anadolu deniz gaziliği geleneğine dayanmaktadır. Osmanlı Devleti, Karesi Beyliğini ele geçirdikten sonra zamanla denizcilik konusundaki bilgi ve tecrübelerini artırmıştır. Daha sonra yeni yerler fethederek hâkim olduğu alanı genişletmiş ve denizlerle ilgili önemli gelişmeler sağlamıştır. 15. yüzyılda denizlere hâkim olan Osmanlılar, bu hâkimiyeti 16. yüzyıldan itibaren daha fazla hissettirmeye başlamış, 18. yüzyılın son çeyreğine kadar da Osmanlı deniz üstünlüğü devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nin denizlerdeki etkinliği siyasi yapıyı, ekonomiyi, toplumu etkilediği gibi Klasik Türk şiirini de etkilemiş ve denizcilik terimleri kullanılarak şiirler yazılmaya başlanmıştır. Bu terimi ilk kullanan şairimiz Yetîm olsa da bu türün diğer divan şairlerinin dikkatini çekmesinde ve yaygınlaşmasında Âgehî tarafından yazılan kâsidenin etkisi oldukça büyük olmuştur. Denizcilik terimlerini kullanarak şiirler yazan şairlerden birisi de Sultan III. Ahmet (1703-1730)’e silahşor olan ve onunla seferlere çıkan Vahîd Mahtûmî’dir. 18. yüzyıl Klasik Türk edebiyatının ilginç isimlerinden olan şair Vahîd Mahtûmî, divanında yer alan şiirlerinde; yaşamış olduğu durumları, çevresinde gelişen olayları, dönemin sosyal, siyasi, ekonomik durumunu, gezip gördüğü yerlerle ilgili bilgileri ve dönemin aşk anlayışını işlemiştir. Bunun yanında geleneğe tamamen bağlı kalmayarak, hayat döngüsünü, içinde bulunduğu toplumun kültürel ve sosyal yapısını divanının muhtevasına ve şiirinde kullandığı terimlere yansıtmıştır. Vahîd Mahtûmî’nin şiirlerinde kullandığı dikkate değer terimlerden bazıları da denizcilik ile ilgilidir. İşte bu çalışmada Vahîd Mahtûmî divanında yer alan şiirlerde denizcilik terimleri tespit edilerek, şiir içinde kullanımları değerlendirilmiştir.
- Research Article
- 10.14395/hid.1633271
- Jun 30, 2025
- Hitit İlahiyat Dergisi
Günümüze ulaşan ilk tam tefsirin müellifi Mukâtil b. Süleyman (ö. 150/767), hakkında yapılmış ağır tenkitlere rağmen müfessirlerin istifade etmekten geri duramadıkları bir isimdir. Hicri dördüncü asırdan itibaren tefsirlerde adının geçmeye başladığı ve ondan yapılan alıntıların sayısında bu yüzyıldan sonra belirgin bir artış olduğu görülmektedir. Bu durumun tespitine dair bazı çalışmalar yapılmış olmakla birlikte Mukâtil’den doğrudan ya da dolaylı yoldan yapılan alıntıların nakil serüveni detaylıca incelenmemiştir. Nitekim gerek klasik gerekse modern dönem tefsirlerinde Mukâtil’e isnad edilerek yer verilen bilgilerin bir kısmı tefsirin matbu nüshaları ile uyuşmamaktadır. Bilindiği kadarıyla Mukâtil rivayetleri Bağdat ve Merv olmak üzere iki farklı tarik ile aktarılmıştır. Tefsirin tahkikli baskıları, günümüze ulaşan Bağdat tarikli yazmalardan hareketle hazırlanmıştır. Sa‘lebî’nin (ö.427/1035) el-Keşf ve’l-beyân adlı tefsirinin mukaddimesinde belirttiğine göre Mukâtil tefsirinin Merv tarikinden rivayetler el-Keşf’te yer almakla birlikte müstakil olarak günümüze ulaşmamıştır. Dolayısıyla bu konuyla ilgilenen araştırmacılara göre farklı tefsirlerde Mukâtil’in mevcut nüshası ile uyumlu olmayan rivayetler bulunmasının sebebi Mukâtil tefsirinin iki farklı tarik ile sonrasına aktarılmış olması ve tariklerden birinde bazı değişikliklerin yapılmış olmasıdır. Bu değişikliklerin bizzat Mukâtil tarafından yapılmış olması ihtimalinden de bahsedilmiştir. Bu ihtimallerin geçerliliğini gösteren veriler olmakla birlikte araştırmacıların dikkat çekmediği bir husus daha vardır. O da tefsirlerde yer alan ve mevcut Mukâtil tefsirinden farklı olan bazı Mukâtil rivayetlerinin birçok tefsirde tekrarlanması, bazılarının ise tefsirden tefsire değişiklik göstermesidir. Mevcut nüsha ile uyumlu olmayıp birçok tefsirde tekrarlanan Mukâtil rivayetlerinin gerçekten tefsirin diğer tarikinden kaynaklanmış olması ihtimali düşünülebilir. Ancak bazı durumlarda aynı konudan bahseden bir rivayetin asırlar geçtikçe değişip dönüştüğü görülmüştür. Dahası bu rivayetlere ufak müdahalelerle de olsa yer veren müfessirlerin isimleri hep gizli kalmış, rivayetin yeni formuyla Mukâtil’e isnadına devam edilmiştir. Dolayısıyla Mukâtil rivayetlerinin aktarımında bazı hatalar yahut müdahaleler olmuş ve bunlar daha sonra rivayetleri asıl kaynağına müracaat etmeden aktaran müfessirlerce tekrarlanmış gibi görünmektedir. Bu vakıa tefsir nakil geleneğinin problemli yönlerinden birini -tefsirde isnad sorununu- gündeme getirmektedir. Diğer taraftan Mukâtil tefsirinde yer alan bazı bilgi ve yorumlar kimi müfessirler tarafından kaynak belirtilmeden nakledilmiştir. Söz konusu yorumlar erken dönem tefsir rivayetlerini derleyen eserlerde Mukâtil’den önceki başka bir isme isnad edilmemiştir. Bu bilgilerin başka bir müfessire isnad edilmemiş olması, söz konusu tefsir malzemesinin bir kısmının hem şifahi kültürden hem de günümüze ulaşamayan tefsir risalelerinden mevcut yazılı kaynaklara aktarımında Mukâtil’in etkin rolünü göstermektedir. Müfessirlerin Mukâtil’in adını zikretmemek şeklindeki bu tavrı onların kaynağı büyük ihtimalle Mukâtil tefsiri olan bilgileri naklederken bunu gizleme ihtiyacı hissettiklerini düşündürmektedir. Bunun örnekleri azımsanmayacak kadar çoktur. Bu durum Mukâtil hakkındaki olumsuz algının müfessirler nezdinde uzun süre etkisini sürdürdüğünün bir göstergesi addedilebilir. Ancak temriz siygasıyla da olsa müfessirlerin bu rivayetlere yer vermeleri, Mukâtil’in tefsirdeki otoritesine kayıtsız kalamadıkları şeklinde değerlendirilebilir. Bu konudaki tespitler, Mukâtil’in tefsir literatüründeki örtük etkisini de göstermesi bakımından önemlidir. Dikkat çekici başka bir durum da Sa‘lebî gibi tefsirinde Mukâtil’in adını sıklıkla zikreden müfessirlerin bile bazen ondan gelen rivayetlere kaynak belirtmeden yer vermeleridir. Bu tutum ise müfessirlerin tefsir rivayetlerinde standart bir tavrının olmadığını düşündürmektedir. Tefsirlerde Mukâtil’den yapılan alıntıların, et-Tefsîrü’l-kebîr’in tahkikli baskıları ile uyum durumu ve uğradığı müdahaleler doküman analizi, metin analizi ve mukayese yöntemleriyle tespit edilmiştir. Çalışmada metin içi taramalar ve metinler arası farkların tespiti el-Mektebetü’ş-Şamile programı üzerinden yapılmış ve yalnızca programda yer alan eserler esas alınmıştır. Bazı eserlerin kaynak gösteriminde Şamile’de yer almayan baskılardan da yararlanılmıştır.
- Book Chapter
- 10.58830/ozgur.pub551.c2244
- Dec 13, 2024
Uzay çağını yaşadığımız bu dönemde insanların teknoloji ile yarışı baş döndürücü seviyelere ulaşmış, hayal gücü ve hedefler boyut değiştirmeye başlamıştır. İnsanlar ihtiyaç duyduğu şeylere artık rahat bir şekilde ulaşabilmektedir. Teknoloji yenilendikçe güçlenmekte, yeni teknoloji güçlü ve pahalı, eski nesiller ise ucuz ve daha kolay ulaşılabilir hale gelmektedir. Her geçen gün yeni uygulamaların piyasalara sürülmesi ile rekabet yarışında avantaj elde etmek zorlaşmaktadır. E-liderlik de, hem teknolojiyi etkin bir şekilde yönetebilme ve yeni bilgi ve iletişim teknolojilerini takip edip kullanma, hem de pazar bilgisini, ağlarını kullanarak çalışanları yönetip yönlendirme üzerine kurulan yeni bir yaklaşımdır. Fiziki üretim alanları dışında ağırlıklı olarak beyaz yakalı çalışanlar için geleneksel ofis ortamlarına çok fazla ihtiyaç duyulmadığı gibi çalışanlar için rahat bir çalışma ortamı olduğundan, işletmeler için ise maliyet tasarrufu sağladığından uzaktan veya evden çalışma yaygınlaşmaktadır. Küreselleşmenin artık tek dünya anlayışına dönüşmesi ile deniz aşırı, okyanus aşırı ülkede yaşayan bireylerin aynı işletmede çalıştığını görmek doğal hale gelmiştir. Vasıflı insan kaynağı bulmak için artık ülke sınırları ortadan kalkmıştır. Liderler de belki de hiçbir zaman yüz yüze karşılaşmayacakları üyelerini yönetmenin keyifli ama zor anlarını yaşamaktadır. Çünkü hem bilgiyi hem de sanal ortamdaki vasıflı çalışanları yönetmek belirli yetenekleri gerektirmektedir. Sanal ortamlarda çalışmayı tercih eden işletmelerdeki liderler geleneksel liderlere benzer fakat farklı nitelikleri haiz olmalıdırlar. Bu nitelikler günümüz teknoloji imkânları ölçüsünde şekillenmekte, gelecekte ise değişimlerin olması ve yeni gereksinimlerin ortaya çıkması da beklenmektedir. Dinamik bir yaklaşım olan e-liderlik bazı özellikleri ile öne çıkmakta, uzaktan yönetim açısından da bazı zorluklarla karşılaşabilmektedir. E-liderlerin etkinliğinin artırılması için hem en önemli unsurlar olan güven, iletişim ve etkileşime öncelik vermeleri, bununla birlikte motivasyon, performans, ödül, karar verme gibi diğer geleneksel liderlik sorumluluklarını da titizlikle takip etmeleri gerekecektir. Yeni e-liderler, potansiyel performans kazanımları için teknolojiyi benimseyecek, kullanacak; aynı zamanda bilgi ve iletişim becerilerini, pazar bilgilerini entegre etmek şartıyla tüm takipçileri ile başarılı bir etkileşim sağlayarak hedeflerine ulaşmaya çaba sarf edeceklerdir.
- Research Article
1
- 10.51290/dpusbe.1201538
- Apr 27, 2023
- Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
İnsanlığın var olduğu günden beri toplumlar birbirleriyle bilgi alışverişi içinde olmuşlardır. Öğrendikleri yöntem ve yenilikleri kendi hayatlarında uygulamaya çalışmışlardır. Tarihte birbirleriyle savaşan milletlerin bile, karşılaştıkları toplumlardan bazı şeyler öğrendikleri bilinen bir gerçektir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte dünya globalleşmiş, milletler arası ilişkiler ve etkileşim de gelişmiştir. Hükümetler artık yeni bir politika denemeden önce politika maliyetleri ve riskleri üzerinde durmaya başlamışlardır. Yeni politikaları maliyet ve risklerini göze alarak denemek yerine, başka milletlerin uygulamalarına bakarak onların tecrübelerinden faydalanmayı öğrenmişlerdir. Bu çalışmada, kamu yönetimi anlayışı ve ilkelerinde yaşanan değişim hakkında bilgi verilecektir. Uygulanan kamusal politika ve reformların, karşılaştırma ve politika transferi yoluyla yaygınlık kazanması üzerinde durulacaktır. Çalışmanın amacı kamu yönetiminde kabul gören güncel ilkelerin bu karşılaştırmalara ve politika transferlerine olan etkilerini analiz etmektir. Çalışmada, Yeni Kamu Yönetimi reformları ile birçok ülkede yaygınlaşan bu ilkelerin aynı zamanda kamu yönetimlerini karşılaştırma yapma, politika öğrenme ve transfer etmeye teşvik eden içeriklere sahip oldukları ortaya konulmaktadır.
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.822
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.821
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.798
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.824
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.775
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.833
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.803
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.815
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.808
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Research Article
- 10.15612/bd.2025.840
- Jun 30, 2025
- Bilgi Dünyası
- Ask R Discovery
- Chat PDF
AI summaries and top papers from 250M+ research sources.